Bilişim teknolojileri, ilk olarak askeri alanda gelişim göstermiştir. Sonrasında eğitim dünyası ile devam etmiş ve XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise ekonomide de başat bir rol oynamaya başlamıştır.
“Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar”
Nazım Hikmet
Bilişim sektörü sayesinde yeniden üretilebilen, paylaşılabilen bilgiye dayalı olarak, sektörler arasında geçişler yaşanmıştır. Bu da sektörün ekonomideki ağırlığını artırmış ve birçok iş kolunda sektör çalışanları üretim yapar hale gelmiştir. Böylece, bilişim sektörünün, kendi başına bir ekonomik alan olmakla birlikte diğer tüm ekonomik alanlarda ana girdi konumuna yükselerek, “itici güç” olduğu savı güçlenmiştir. Bu dönemde, “Bilgi Çağı, Enformasyon Çağı, Bilgi Toplumu…” gibi kavramlar çokça kullanılır olmuştur. Böylesi anlamların yüklendiği bilişim sektörü, sadece bilgisayar mühendislerini değil birçok iş kolunu kapsayan ve hızlı bir şekilde büyüyen bir çalışma alanı haline gelmiştir.
Ülkemizde bilişim sektörü birçok sektörde olduğu gibi üretim ağırlıklı değil daha çok hizmet ve satış odaklı bir gelişim göstermiştir. Bu da dışa bağımlı bir sektör doğmasına ve halen de bağımlı bir gelişim göstermesine neden olmuştur.Bu dışa bağımlılık, donanım parçalarının üretiminin ve proje yazılımlarının yurtiçinde gerçekleştirilmemesi, plansız eğitim-istihdam politikaları sonucunda artan bilişim çalışanı sayısı gibi altyapı sorunlarına bilişim çalışanlarının örgütsüzlüğü de eklenince “bilişim çalışanlarının çalışma koşulları” giderek ağırlaşmıştır.
Bugün çeşitli kaynaklara göre Türkiye’de ortalama 120 bini aşkın bilişim sektörü çalışanı bulunmaktadır. Bu denli hızla büyüyen sektör, çeşitli sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu sorunların kaynağı olmayan çalışanlar ise ne yazık ki sektörün içinde bulunduğu sorunlardan en fazla etkilenen taraf olmaktadır.
Sermayenin artık değerin en hızlı şekilde geri dönüşünü sağlamak üzerine kurulu olan kar anlayışı içerisinde teknoloji işgücü ve zaman kaybını yok etmek üzere programlanmaktadır. Bilişim sektörü çalışanının üretimini gerçekleştirmesi için fabrikaya gitmesine gerek yoktur. Artık her yerden İnternete erişim sağlanabilmektedir. Bu durum, bilişim sektörü çalışanının evde, yolda, tatilde, her zaman her yerde çalışabilir olduğu bir çalışma anlayışını var etmiştir. Giderek diğer sektörlere de yayılmaya başlayan esnek çalışma dediğimiz bu anlayışın, bilişim sektörünün doğuşu ve gelişimiyle birlikte bu kadar yoğun olarak gündeme gelmesi şaşırtıcı olmasa gerek. Esnek çalışma adı altında çalışma saatleri giderek artmakta ve mesai kavramı artık sürekli bir hal almaktadır. Bilişim sektörü çalışanları, belirsiz ücretler, emeğinin karşılığını alamama ve sahip olduğu hakların da günden güne azaltılması gibi sorunlarla giderek daha fazla karşı karşıya kalmaktadır.
Tüm bu sorunlar aslında diğer sektör çalışanların sorunlarından farklı değildir. Ancak buradaki temel sorun bilişim çalışanlarının kendilerini hala “ayrıcalıklı” bir konumda görüyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Sektörün doğuşunda sendikal süreci ve formel çalışma anlayışını yok sayan bir çalışma biçimi gelişmiştir. Bu alanda proje bazlı çalışma, kayıtdışı istihdam, esnek çalışma temel çalışma anlayışı olarak yaygınlaşmıştır. Sektörün ilk gelişim aşamasında çalışanlara duyulan yoğun ihtiyaç nedeniyle ücret ve özlük haklarının görece iyi olması, bu alanda çalışanların “imtiyazlı bir sınıf” olarak algılanmasına yol açmıştır. Bilgisayar mühendisliği gözde meslekler arasına girerken, bu alanda alaylı yetişenlere, sertifikalarla iş yapanların da eklendiği yoğun bir işgücü arzı oluşmuştur.
Ne yazık ki süreç içerisinde çalışanlar da kendilerini işçi olarak tanımlamamaları nedeniyle sendikal süreçlerden uzak durmuşlardır. Beraberinde sendika süreçlerinde bilişim çalışanları için iş kolu tanımının olmaması onların adressiz kalmasına neden olmuştur. Tabik ki bilişim çalışanlarının sorunlarını incelerken bu sorunları yaratan temel nedeni görmezden gelemeyiz: Taşeronlaşma.
Taşeronlaştırma, bir işin alt parçalara bölünerek daha küçük firmalara verilmesidir. Bu alt firmalar çok daha düşük ücretlere ve kısa zamanlarda verilen işleri bitirebilmek durumunda kalırlar. Yukarıda çizdiğimiz tablonun ortaya çıkmasının ana zeminini de bu süreç oluşturmaktadır. Sektörün temel çalışma prensibi haline gelen taşeronlaştırma, bilişim çalışanlarının örgütlenmesine fırsat vermeyen ana etkenlerden biridir. Görece pahalı bir hizmet olarak görülen bilişim alanı bu sayede firmaların daha küçük yüklenicilere pasladığı işleri yapan ve daha düşük ücretlerle bilişim çalışanlarının çalıştırıldığı bir hal almaktadır. Bu hem çalışanların özlük haklarını yok etmektedir hem de onların örgütlenmelerinin önündeki en büyük engel olmaktadır. Düşük maaşlarla, sigortasız ve proje bazlı çalışan işçiler sayesinde maliyet düşerken, işyerlerinin parçalanmış olması nedeniyle her bir işyerinde çalışan işçi sayısı yasal olarak örgütlenme koşulu olan sayıyı yakalayamamaktadır. Dolayısıyla yalnızca fiili olarak değil hukuki olarak da örgütlenme engeli söz konusudur. Böylece tüm bu süreçler birbirini desteklemekte; taşeronlaştırma, örgütsüzlük, düşük ücret, özlük haklardan yoksunluk diye sıralayabileceğimiz kırılamayan bir zincir oluşmaktadır.
Bilgisayar mühendisleri ve sektör çalışanlarının sayısı gün geçtikçe çığ gibi büyümektedir. Tüm bunlara karşı yapılması gereken sektörü bir bütün olarak görmekten ve örgütlenmekten geçmektedir. Bilgisayar mühendisleri formasyon olarak farklılık gösterse de sorunları sektör çalışanları ile aynıdır. Bilişim çalışanları ile bilgisayar mühendislerinin bir araya gelme olanakları artırılmalı ve ortak soruna karşı ortak çaba harcanmalıdır. Mesleki sorunlara karşı mesleki örgütlülüğün önemi tüm meslek sahipleri tarafından kabul edilmeli ve mesleğe ilişkin yasal tanımlar yapılmalıdır. Sendikada iş kolu tanımı yapılmalı bilişim çalışalarının sendikal mücadeleye katılması için teşvik edilmelidir. Aksi taktirde sistemin meslek çalışanlarına dayattığı, her geçen giderek ucuzlayan, niteliksizleşen ve ağır çalışma koşullarının hakim olduğu meslek alanının bizlere sunduğu sorunlar yumağının bir parçası olmaya devam edeceğiz…