9 Kasım 2024’te, BMO-TTB Sağlık ve Dijitalleşme Çalışma Grubunun düzenlediği, Yapay Zeka, Emek ve Toplumsal Sağlık Atölyesi’nde sunulan anahtar konuşmanın metnidir.
Heyecanla hazırlıklarını yaptığımız, sonuçlarını merakla beklediğimiz atölyemize hoşgeldiniz. Yaz aylarından beri küçük bir grup olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve nihayet ilk buluşma için bugün hepimiz bir aradayız. Sağlık ve yapay zeka üzerine ilginç tartışmalara tanık olacağımızı ve buradan devam ederek, birlikte verimli çalışmalara adım atacağımızı umuyoruz.
Konuşmamın başlığı, Yapay Zeka Kimin Zekası. Yıllardır ortada bir zeka lafı dolaşıyor ve bu zeka “yapay” olarak niteleniyor. Öyleyse bu yapay olan zeka, biz insanlara ait olabilir mi? Sahiden bize ait bir şeyse, neden doğal demeyelim ya da zaten kendi zekamızın bir uzantısı değil mi bu? İnsanlığın zorunlu veya gönüllü olarak, veya hiç haberi olmadan katkı koyarak ürettiği işe yarar, somut mu somut bir yapı, insanlığın kendi elinden çıkan bu makine, önce insanı kendine hayran bırakıyor, sonra kendi aklına yabancılaştırıyor. O arada birşey oluyor, önemli bir bilgi ortadan kayboluyor ve bu makineler insana benzemeye başlıyor, benzetiliyor ve insanı aşacağı söyleniyor. Tabii ki bütün bunlar insanlar için bir belirsizlik, korku yaratıyor. İnsana benzetilmeleri doğal çünkü ne kadar başarılı olduklarının ölçüsü elbette ki insan; insana ne kadar benziyorsa, insandan ne kadar ayırt edilemezse o kadar zeki, yetenekli bir makinedir bu. Bildiğimiz gibi, günümüzdeki dil modelleri insanın dile dair pek çok becerilerini gösteriyor. Edebi metinler yazabiliyor, felsefi tartışmalar yapabiliyor, matematik problemleri çözüyor, başlıca tüm dilleri biliyor, akıcı ve ilgili bir şekilde sohbet edebiliyor. Bizi dünyadaki diğer her canlıdan ve şeyden ayırdığını varsaydığımız, sadece bize ait olan dili kullanma becerimizi bu makine de yerine getiriyor. Bizi yücelten, büyüten tüm eserlerimizi, ürünlerimizi alıp yeni şekillerde sentezleyen bu makinenin bilmeden ortaya serdiği şey, tüm o eserlerimizin, sanatın, dile dair yeteneklerimizin sandığımız kadar sonsuz, erişilmez olmadığı; aslında hepsinin ölçülebilir, indirgenebilir şeyler olduğu, hepsinin çözümlenebilir, sayılara çevrilebilir basitlikte olduğu belki de… Akıl ermez dediğimiz birşey kalmadı, yapay zeka her şeyi ölçüp biçiyor, biliyor, yeni şeyler de söylüyor. Bize yapacak ne kalıyor? O zaman neden aşmasın bizi? Bize ait merak duygusu, hayret duygusu, şefkat duygusu gibi nitelikleri de, bunlar iyi bir şekilde tarif edilip tanımlandıklarında, o da gösterebilir; hem dayanışmacı, hem hasmane davranmaya koşullanabilir örneğin. Kendini korumayı da öğrenebilir. Öyleyse bizim kendi yarattığımız bu makineden ne farkımız var? Şu geliyor akla, biz canlı bedene sahip varlıklarız. Bu farka tekrar bakmak üzere, şimdi sağlık konusuna dönmek istiyorum.
Yapay zekanın sağlık konusunda yararlı olabilmek için öğrendikleri, biz insanların kendi bedenimize ve sağlığımıza dair ürettiğimiz, verdiğimiz, ona teslim ettiğimiz deneyimlere, hikayelere dayanıyor. Bu bilgi, veri olarak bir yerde birikiyor, dolaşıyor ve yapay zeka için işleniyor. Bize ait, bedenimizden gelen biyolojik görüntü verileri, elektriksel veya termal biyo-işaretler, hastalıklara dair semptom, gidişat, iyileşme gibi kayıtlar ve genetik yapımıza dair biyoinformatik veriler, yapay zekanın bize bir dil modeli olarak tavsiye verme, basit tanı koyma gibi işlevleri yerine getirmesini sağlıyor; ilaç keşfi, protein yapılarının anlaşılması ve modellenmesi gibi yüksek karmaşıklıkta problemlere çözüm aramakta kullanılıyor; görüntülerden ve sinyallerden muhteşem yeni bilgiler çıkarabiliyor, hastalıklara çare bulmayı kolaylaştırıyor. Covid döneminde, öksürük sesinden kişinin virüsü taşıyıp taşımadığını başarıyla tespit eden işitsel bir model geliştirilmişti; hastalık sahibinin öksürüğünde, insanın ayırt edemeyeceği düzeyde ince bir fark vardı ve model bunu bulabiliyordu, belki hatırlarsınız. Bu tür durumlarda yapay zekanın incelikleri, faydaları ne kadar ufuk açıcı, umut veriyor. O zaman, bir ultrason cihazından ne farkı var bu makinenin? Yapay zeka ve sağlık teknolojileriyle ilgili pek çok çalışmada ve başka yerlerde de vurgulandığı üzere, ultrason cihazı gibi işe yaraması, kullanılıp bir kenara konması, zaman içinde belli aralıklarla güncellenip yenilenmesi, sonuçlarına güvenilmesinin dışında neden daha yüksek, başka anlamlar yüklüyoruz bu makineye? En çarpıcısı da, ondan ürküyoruz ve güvensizlik duyuyoruz.
Tüm o şaşırtıcı yeteneklerine, binbir emekle yaratılmış büyük kaynaklarına ve mimarisine, neden bu kadar iyi veya neden böyle çalıştığının açıklanamazlığına, dil modellerinde de gördüğümüz duygulu hallerine, konuşkanlığına rağmen, yani bize epey benzeyen yönlerine rağmen, yapay zekadan farkımız bir bedenimizin oluşu demiştik. Peki yapay zekanın bedeni nedir o zaman? Metal ve silikondan oluşmuş donanımlar onların bedeni olabilir mi? Bu donanımın önemli bir kısmı, bugün egemen tekellerin elinde. Dünyadaki her şeyi elinde tuttuğunu, kontrol edeceğini düşünen, dataya ve bilgiye dönüşebilir ne varsa azmanca toplayan, dünyayı niye böyle hep daha da hızlı döndürmeye çalıştığını anlayamadığımız bir anlayış, şimdilik tüm bu zekaya ağabeylik ediyor gibi görünüyor. Bin yılların sanat eserleri, düşünsel ürünleri, güzelim edebiyat metinleri, dijitalleştikçe yaygınlaşıp üretimi çoğalan görsel zenginlikler, günümüzde hayatın gittikçe artan karmaşıklığında bir çıkış arayan milyonlarca insanın sosyal medyadaki paylaşımları, bu büyük donanımda biriken bilginin doğup geldiği en önemli alanlar. Sayısız araştırmacının yapay zeka tekniklerine yıllarca ilmek ilmek katkısı, muhteşem özgür yazılım, üniversitelerin ve diğer bilim kurumlarının güvencesi ve denetleyiciliği, bilişim emeğinin müthiş yaygınlığı ve ürettikleri, bu büyük donanımdaki soyut makinenin, çalıştıkça yapay da olsa bir zekaya kavuşmasını sağlayan modellerin ana bileşenleri ve bağlayıcıları. Tamamı insanlığa, biz insanlara ait bir bilgi birikimini taşıyan ama tüm bu ağırlığıyla da mülkiyeti sadece birilerine, tekniğin ağabeylerine, ait bu donanımın yapay zekanın bedeni olabileceğini söylemek, bunca emeğe haksızlık etmek olur. Kaynağını aldığı, akıp geri döndüğü, dolaştığı yer, yapay zeka için, yine bizim zekamız. Bedeni, bu doğal zekadır belki de. Her durumda, yapay zekanın erişemeyeceği, dönüşemeyeceği bir varlık insan bedeni. Doğaya hükmedemeyeceğini bilen bir bedenimiz var bizim. Biz epey farklıyız yapay zekadan, herhalde endişeye gerek yok, rahatlayabiliriz.