Bilişim Tarihi Tekno-politika

Bulut Bilişim Değil, BULUT Bilişim

Neşe Erdilek BULUT’un yayına hazırladığı “Karanlığın Katlettiği Bir Bilim İnsanı-Necdet BULUT” başlıklı kitapta sevdiklerinin kaleminden Necdet BULUT’un yaşamı anlatılıyor. Kitabı okuyunca, 8 Aralık 1978’de karanlık güçlerin yalnızca bir bilim insanını değil, bir babayı, bir eşi, bir dostu, bir aydını katlettiğini daha iyi anlıyoruz. Kitapta Necdet BULUT’un yazıları da yer alıyor. Necdet BULUT’un 40 yıl önce bilişim teknolojileri hakkında yazdığı yazıların günümüzde de değerini koruduğunu düşünüyorum. Bu yazılarda özellikle son 20 yıldaki başarısızlıklarımızı ve nedenlerini, hâlâ boğuştuğumuz sorunları  görebilirsiniz.

Teknolojinin hızına yetişmek, birkaç yıl sonra nerede olacağımızı tahmin etmek çok zor. 1945’de IBM’in yönetim kurulu başkanı Thomas Watson, birkaç büyük bilgisayardan oluşan bir dünya pazarı öngörüyordu. 1977’de, Digital Equipment şirketinin (DEC) kurucusu Ken Olsen’e göre insanların kendi evlerinde bilgisayar bulundurmaları için herhangi bir neden yoktu. Ethernet’in mucidi, 3Com şirketinin kurucusu Robert Metcalfe ise 1995 yılındaki bir yazısında İnternet’in 1996’da çökeceğini iddia etmiş ve 1999’da 6. Uluslararası WWW Konferansı’nda konuşmasını yaptığı makaleyi karıştırıcıdan (blender) geçirip yemek zorunda kalmıştı.

Bilişim teknolojileri tarihi, Metcalfe gibi, iddialarını yemek zorunda kalan uzmanlarla doluyken Necdet BULUT’un yazıları ve tartıştığı konular neden güncel?

Bu sorunun yanıtını verebilmek için önce kısaca nasıl bir dünyada yaşadığımıza bakmakta yarar var.

Öncelikle, birkaç büyük bilgisayardan oluşan bir pazar öngören Thomas Watson’ın o kadar da yanılmadığının altını çizmek istiyorum. İşler Watson’un öngördüğü gibi ilerleyebilirdi. Ama kişisel bilgisayarların ortaya çıkışı tüm hesapları alt üst etti. 90’lı yılların ikinci yarısında güçlenen özgür ve açık kaynaklı yazılım hareketleri, internetin yaygınlaşması, eşit bilgisayarlardan oluşan ademimerkeziyetçi bir ağın gelişimini sağladı.

Ancak özellikle 2010 yılından sonra, internet ve onu takip eden akıllı telefonlar sayesinde, bir yandan bilgisayarlar hayatın her alanına yayılırken diğer yandan da merkezileşme eğilimleri ortaya çıktı.  Kişisel bilgisayarlar bireysel kullanıcıyı güçlendirmişti. Ama yeni eğilim dosyaların kendi bilgisayarlarımızda değil şirketlerin bilgisayarında saklanmasıydı. Daha sonra bazı kelime işlem uygulamalarını kendi bilgisayarımıza kurmak yerine yazılımı bir hizmet olarak sunan uygulamalara yöneldik.

Douglas Parkhill’in 1966’da yazdığı, bilgisayar hizmeti kavramı  gerçek oluyor. Bilişim, elektrik ve su gibi bir hizmet olma yolunda.  Yakında büyük beşlinin (Google, Amazon, Apple, Microsoft ve Facebook) sunduğu, sunacağı hizmetler hakkında daha çok konuşacağız. Amazon’u e-ticaret devi olarak biliriz. Ama hizmet olarak bilişimin en önemli aktörlerinden biri ve asıl kârı da oradan. Uber, Airbnb, Netflix gibi çok sayıda firma Amazon’un müşterileri arasında. ABD seçimlerinde olduğu gibi bilişim hizmeti satın almak isteyenler Amazon’a başvuruyor. Yakın zamanda şirketler, elektrik ve su gibi yapay zekâ hizmeti sunmaya başlayacaklar.

Özetle,

  • Önce birkaç büyük bilgisayarın olduğu bir dünya vardı.
  • Sonra kişisel bilgisayarlar çıktı… 2000’li yıllarda insanlar ceplerinde ve kollarında bilgisayar taşımaya başladılar.
  • Şimdi de dünyadaki irili ufaklı bilgisayarların birkaç büyük bilgisayara bağlandığı bir dünyaya doğru ilerliyoruz.

Gündelik yaşamın bilgisayarlaşması, merkezileşme ve tekelleşme, beraberinde çeşitli sorunları da getiriyor.

Economist dergisi Obama’nın 2012’deki zaferi ve Arap Baharı’ndan sonra teknolojiyi göklere çıkarıyordu. Şimdi teknolojinin bir tehdit olduğunu iddia ediyor. Amazon, Facebook ve Google’ın elindeki güç insanları korkutuyor. ABD’de bile bilişim tekellerinin parçalanması ya da faaliyetlerinin daha sıkı düzenlenmesi tartışılıyor.

İnsanlık için büyük bir tehlike söz konusu.

Günümüzün gözde konuları Dördüncü Sanayi Devrimi ya da yapay zekâyı bu sorunları görmezden gelerek tartışamayız.

40 yıl önce Necdet BULUT, diğer ileri teknolojiler gibi bilgisayar kullanımının da üretim ilişkilerinden bağımsız düşünülemeyeceğinin ve  egemen sınıfın bilgisayarları da kendi sınıfsal çıkarları için kullanacağının altını çiziyordu. “Toplum yararına çalışan bir düzen kurulmadıkça, hiçbir araç toplum yararına kullanılamaz” diyordu.

O zamanlar bilgisayarlar hayatımıza yeni yeni giriyordu. Şimdi bu sözleri daha iyi anlayabiliyoruz. Birkaç yıldır büyük veriyi göklere çıkarıyoruz… Sağlık alanındaki büyük veri araştırmaları heyecan ve umut verici. Fakat bu teknolojinin pek masum olmayan ilginç kullanım alanları var. Reklamcılık, bir şirketin ürününü pazarlaması kabul edilebilir bir hareket. Ancak büyük veri platformları, insanların zaaflarını tespit etmek ve bu zaaflardan yararlanmak için işletiliyor.

“O halde toplum yararına çalışan bir düzen kuruluncaya kadar bekleyecek miyiz?”

Necdet BULUT, bu soruyu hayır diye yanıtlıyor. Ancak yine de yapabileceğimiz şeyler olduğunu savunuyor ve  çok şey sığdırdığı kısa yaşamında bunun için mücadele ediyor.

Necdet BULUT, ulusal bilişim politikamızın olmayışını büyük bir eksiklik olarak görüyor ve bunu ele alırken

  • eğitim
  • bilgisayarların ortak kullanım olanaklarının artırılması
  • personel politikasının iyileştirilmesi
  • yazılım araştırması ve üretimine ağırlık verilmesi

gibi bugün de geçerliliğini koruyan temel konuları tartışıyordu. Ne yazık ki ülkemizin bu konuda hâlâ tutarlı bir politikası yok.

Eğitim bugün de önemli bir konudur. Necdet BULUT eğitimi yalnızca mühendis ve programcı yetiştirmekle sınırlamaz . Toplumcu bir bakış açısıyla,  bilişim sistemlerinin ve bu sistemlerin genel olarak yapabileceği işlerin toplumun geneline anlatılmasından söz eder.

Eğitim, her zaman kritik bir tartışma ve mücadele konusu olmuştur. 2000’lerde bilgisayar okuryazarlığını tartışıyorduk. Ardından kodlama eğitimleriyle beraber bilgisayımsal okur yazarlık geldi. Şimdi de Avrupa ülkelerinde yapay zeka okur yazarlığı tartışılıyor. Yakında bizde de konuşulmaya başlar…

Necdet BULUT, tekellerin eğitime müdahalesini eleştirir. Bilişim teknolojileri eğitimi, bir şirketin ürününün kullanımının öğretilmesiyle sınırlı olmamalıdır.

Ama biz yıllardır bu hatayı tekrarlıyoruz.

Nitekim 2000’li yıllardan beri yaptığımız en büyük hatalardan biri bilgisayar okuryazarlığı adına bir şirketin kelime işlem yazılımlarını okullarda öğretmek oldu.

Bugünkü kodlama ya da yarınki yapay zeka okur-yazarlığı eğitiminin amacı ucuz işgücü yetiştirmek amaçlı mı, yoksa bireyin kendini gerçekleştirmesine yardımcı olan, toplumsal bakış açısıyla mı verilecektir?

Necdet BULUT’un tartıştığı bir başka konu, bilgisayarların ortak kullanım olanaklarının araştırılmasıdır. Kamunun çıkarlarıyla şirketlerin çıkarları çelişmektedir. O zamanlarda da şirketler kendi çıkarları gereğince olabildiğince çok bilgisayar donanımı satmaya çalışmaktadır. Necdet BULUT, her kurumun yeni bilgisayarlar almasındansa kurumlar arasında bir ortak kullanım politikası geliştirilebileceğini savunur.

Bugün de farklı kamu kurumlarının benzer gereksinimler için farklı yazılımlar yaptırarak halkın parasını boşa harcadığına şahit oluyoruz. Bu nedenle, geçen sene özgür yazılım hareketinin Avrupa’da başlattığı, halkın parası, halkın yazılımı kampanyası ortak kullanım olanaklarını artırmaya çalışıyor. Özgür yazılım hareketi, neden aynı ya da benzer yazılımların farklı kurumlarca tekrar tekrar satın alındığını sorguluyor.

Necdet BULUT “personel politikası iyileştirilmelidir” der. Bilişim sistemlerinin, düğmelerine basınca çalışan sistemler olmadığını ve personelin bilişim sistemlerinin önemli bir ögesi olduğunu savunur.  Bilişim çalışanlarının örgütsüzlüğü bugün de büyük bir sorundur. Bilişim çalışanlarının sorunları her yıl katlanarak büyümektedir. Çok sayıda meslektaşımız işsizdir.

Necdet BULUT, montajcılığın ötesinde donanımda iddialı olabilmek için birçok endüstri dalında yeterli olmak gerektiğine, ama yazılım konusunda bunun daha kolay başarılabileceğini savunmaktadır. Bu nedenle, yazılım araştırması ve üretimine ağırlık verilmelidir der. Bugün bu öneri hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Ancak ne yazık ki, hâlâ üretmeden, bilişim sistemi satın alarak başarılı olabileceğimizi düşünenler var.

Başta de belirttiğim gibi, bu önerilerde 40 yıllık başarısızlığımızın ipuçlarını da bulabiliriz.

Necdet BULUT, bilgisayarları tılsımlı teknolojiler olarak gören ve bu bilgisayarlara sahip olduklarında her şeye çözüm bulacağını düşünenleri eleştirir.

Bugün de başka tılsımların peşindeyiz. Yapay zekâ, Dördüncü Sanayi Devrimi, nesnelerin interneti, akıllı şehirler gibi konular tartışıyoruz. Ama bu tartışmalar, toplum yararına ve bütünlüklü bir bilişim politikasının parçası olmasına yönelik değil. Üretemediğimiz sürece, bu teknolojiler bağımlılığımızı daha da artıracak.

Bir Cumhurbaşkanı adayı Dördüncü Sanayi Devrimi deyince ağzımız kulaklarına varıyor.  Ama nesnelerin endüstriyel internetinin asıl kazananının ağ etkilerinden yararlanan platform üreticileri ve ortakları olacağını göz ardı ediyoruz.

Robotların insanlığı yok edip etmeyeceğini tartışıyoruz ama onun öncesinde işsizlik ve eşitsizliğin getireceği, pek yaratıcı görünmeyen bir yıkım var.

Peki ne yapmalıyız?

Bir gideriz, bin geliriz diyerek hepimiz Necdet BULUT olmalı, onun mücadelesini devam ettirmeliyiz.

Bunun birinci şartı, teknolojiyi tılsımlarından ayrıştırarak toplumcu bir bilişim politikası için mücadele etmek. Daha iyi bir eğitim, bilişim çalışanlarının örgütlenmesi, kişisel verilerin korunması, kamu kaynaklarının doğru harcanması…

Ancak toplumcu bilişim politikası için mücadele ederken de  “toplum yararına çalışan bir düzen kurulmadıkça”  teknolojik araçların bütünüyle toplum yararına kullanılamayacağını da unutmamak gerekiyor.

Örneğin, bugün verinin yapay zeka (yapay öğrenme) çalışmalarının yakıtı olduğunu ve güçlü bilgisayarlara gerek olduğunu biliyoruz. Ama verinin özel mülkiyetli platformlarda saklandığını ve buna erişimin  ve yapılacak araştırmaların platform sahibinin iznine bağlı olduğunu,  atlıyoruz.

Teknolojinin bugünkü işsizliğe etkisi ve robotların gelecekte işsizliğe neden olup olmayacağı tartışılıyor. Bazıları ise naif bir iyimserlikle korkulanın aksine insanların işsiz kalmayacağını, robotların rutin ve basit işleri devralarak, insanların daha yaratıcı, fark yaratan ve önemli işlerle ilgilenmelerini sağlayacağını düşünüyor.

Fakat asıl sorun robotlara, daha genel anlamda teknolojiye kimin sahip olacağı. Bu nedenle Necdet BULUT olmanın ikinci şartı, “toplum yararına çalışan bir düzen”in kurulabileceğine inanmak ve onun için mücadele etmek.

BMO Özgür Yazılım Komisyonu Başkanı Adil Güneş Akbaş’ın Necdet BULUT’u anma etkinliğindeki konuşmasında ifade ettiği gibi şimdi, kaynakların bir kaç şirketin elinde toplandığı bulut bilişime (cloud computing) itiraz etmenin, BULUT bilişimi savunmanın zamanı…

İzlem Gözükeleş

Not: Bu metin ilk olarak 8 Aralık 2018 tarihinde gerçekleşen “Aramızdan Ayrılışının 40. Yılında Dr. Necdet Bulut’u Anıyoruz” etkinliği kapsamında gerçekleştirilen panel kapsamında sunulmuştur.