Bilgisayar bilimcileri ve şifreleme uzmanları fildişi kulenin en üst katlarını işgal edenler arasında. Yaptıkları çalışmalar akademisyenler arasında saygı görüyor ve takdir ediliyorlar. Yaptıkları işlerin çoğu ortalama bir gözlemci için fazla teknik. Bu alanın sorunlarının bazen gerçeklikle bir bağı olmadığı düşünülebilir.
Ancak bilgisayar bilimi gerçekle yakından ilişkili. Bu bilimin uygulayıcıları kamusal olsun, başka türlü olsun neredeyse tüm alanları izleyen gözetleme sistemleri geliştiriyor, dijital alemde gizliliği sağlayan araçları tasarlıyorlar. Bilgisayar bilimi doğası itibariyle politik bir alan.
En azından Phillip Rogaway böyle diyor. Kendisi Davis’te, Kaliforniya Üniversitesi bilgisayar bilimi profesörü ve bugün interneti güvenli kılan en önemli araçlardan bazılarının yaratılmasına yardımcı olmuş. Savunduğu fikirleri geçen hafta Yeni Zelanda’nın Auckland şehrindeki bir konferansta bir salon dolusu şifreleme uzmanına doğrudan sundu. Bilgisayar bilimcilerini ahlaken başarısız olmakla itham etti: Hükümetin muazzam bir gözetleme aygıtı inşa etmesine yardımcı olarak, çalıştıkları alanın halkın gözündeki güvenilirliğini istismar etmişlerdi. Rogaway biliminsanlarının yaptıkları çalışmalarda toplumsal iyinin peşinde olmak gibi bir görevleri bulunduğunu söyledi.
Hükümetlerin giderek büyüyen gözetleme kapasitelerinin yarattığı tehdidi 1950’lerdeki nükleer savaş tehdidine benzeterek, bilim insanlarına bir adım öne çıkıp o zamanlar yaptıkları gibi seslerini yükseltmeleri çağrısı yaptı.
Şifreleme uzmanlarının yaptıkları işe neden ahlaki açıdan yaklaşmakta başarısız olduğunu, ve ülke içinde şifreleme ile terörizm arasında giderek daha fazla kurulan bağlantıyı Rogaway’e sordum. Görüşmemizin bir dökümünü altta sunuyorum. Kısaltmak ve daha açık hale getirmek için küçük düzenlemeler yaptım.
Kaveh Waddell: Bilgisayar bilimini neden politik bir alan olarak düşünmeliyiz ve neden bunca insan bu kadar uzun süredir onun apolitik bir alan olduğunu düşünegeldi?
Phillip Rogaway: Bence bilim ve teknoloji içsel olarak politik. Böyle düşünmeyi istesek de istemesek de işin doğası böyle. Biliminsanları ve mühendisler olarak aldığımız eğitim yaptığımız işin toplumsal olarak nereye oturduğunu gizleme eğiliminde ve bizim gibi biliminsanlarının çoğu işimizin toplumu nasıl etkilediğini o kadar kafamıza takmıyoruz. Ama elbette etkiliyor.
Bu kolay öğretilen bir şey de değil. Ben birkaç yıl, etik ve teknoloji dersleri verdim. Öğrencilerin teknolojik şeylerin aynı zamanda politik olduğu mesajını anlamak için gerekli altyapıları yok. Üzerinde çalıştığımız şeyi yalnızca kendi perspektifimizden değerlendirme eğilimindeyiz. “Bunun bize etkisi ne olur, çalıştığımız küçük gruba ya da şirkete etkisi ne olur?” diye düşünüyoruz. Yaptığımız işin yarattığı daha geniş toplumsal etkiler genellikle ufkumuza girmiyor.
Waddell: Yaptığınız işin politik anlamlarını araştırmaya sizi iten ne oldu?
Rogaway: Snowden‘ın yaptığı ifşalar ortaya çıkınca işin bu yönünü giderek daha fazla düşünür oldum. Bu ifşalar, bizim biliminsanları topluluğu olarak, İnternet’in tüm nüfusu gözetlemek amacıyla muazzam bir araca dönüştürülmesi sürecini engellemek için etkili bir şey yapmakta başarısız olduğumuz gerçeğiyle daha doğrudan yüzleşmeme neden oldu.
Waddell: Makalende 1950’lerde nükleer bilim üzerine yapılan tartışmaları bugün şifreleme üzerine yapılan tartışmayla karşılaştırıyorsun. Nükleer silahlar bugün insanlık için en belirgin tehditlerden biri. Sizce gözetleme sistemleri de benzer bir tehdit mi?
Rogaway: Bence öyle. Farklı bir doğası olduğu açık. Tehdit daha dolaylı ve daha üzeri örtülü. Nükleer savaşta mantar bulutunun içinde kaybolmak gibi görsel olarak vurucu ve korkutucu bir risk vardı. Gözetim devletine doğru yaşanan geçişle birlikteyse demokrasinin yavaş yavaş geri çekilmesiyle karşılaşıyoruz.
Waddell: Nükleer bilimciler ve bilgisayar bilimcilerden başka, hangi biliminsanlarının bu düzeyde bir siyasi sorumluluğu var?
Rogaway: Bu tüm biliminsanları ve mühendisler için geçerli bence. Pek azımızın yaptığı iş toplumsal refah ile bir bağlantısı olamayacak kadar içine kapalı. Mesela salt matematikle uğraşanlar istisna tutulabilir. Ancak bir teknoloji çağında yaşıyoruz ve biliminsanlarının ya da teknolojiyle uğraşan diğerlerinin yaptığı şeyler dünyamızın karakterini yeniden şekillendiriyor.
Waddell: Sırf akademik araştırma yapmaktan ziyade ahlaki ilkelere göre davranan biliminsanlarına ilişkin tarihsel örnekler var mı?
Rogaway: Makalede birkaçına değiniyorum. Rachel Carson [bir biliminsanı ve çevre aktivisti] güzel bir örnektir. Çok popüler değiller ama aktivist biliminsanları mevcut. Hintli aktivist-fizikçi Vandana Shiva çekirdekten bir aktivisttir ve doğrusunu söylemek gerekirse önde gelen aktivist-fizikçilerden biridir.
Özellikle fizikte bir aktivizm geleneği vardır. Ama bilgisayar bilimcileri siyasi alanda aktif olma eğiliminde değil. “Yıldız Savaşları” tartışmaları sırasında böyle kimileri vardı. Reagan’ın öngördüğü tarzda bir sistemin olabilirliğini sorgulayan ve bunun çağdaş bilgisayar biliminin olanaklarının ötesinde olduğunu söyleyen kimi bilim insanları vardı. Burada biliminsanlarının rol oynadığı hiç duyulmamıştır da denilemez yani.
Waddell: Özellikle fizikçileri böylesi bir tavrı benimsemeye iten şey nedir?
Rogaway: Manhattan Projesi deneyiminin bir mirası olduğunu düşünüyorum. Bence bazı açılardan tarihlerimizin bir devamı olarak yaşadığımızdan, bu tavır pek çok fizikçinin içselleştirdiği bir şey haline gelmiş.
Ve kendi üniversitemde biber gazı vakasından sonra fizikçilerin beşeri bilimler dışında rektörün istifasını tek isteyen grup olması örneğini vereyim. Her nasılsa, bu benim için şaşırtıcı değildi. Fizik bölümündeki meslektaşlarım bu tür soruların her zaman tartışıldığını söylerlerdi ama bu durumun genel olarak mühendislik bölümlerinde doğru olduğunu sanmıyorum.
Waddell: Bir akademik disiplini politize etmekte içsel bir tehlike var mıdır? Sanırım birçok insanın ilgisini akademinin merağa dayanan soruşturmaya izin verdiği gerçeği çekiyor. Söz konusu politika olunca yanlış gidebilecek herhangi bir şey var mı?
Rogaway: Kişi kabul etsin veya etmesin, bence politika oradadır. Görünüşte apolitik bir bölümünüz olduğu zaman, altını kazırsınız ve fakültenin dörtte üçünün Savunma Bakanlığı tarafından maddi olarak desteklendiğini keşfedersiniz, gerçekten de bu apolitik değildir.
Çeviren: Eren Buğlalılar
The Atlantic’de The Moral Failure of Computer Scientists başlığı ile yayımlanan söyleşi kısaltılarak çevirilmiştir.