Yiğit Bulut’la Söyleşi: “Algoritmayı Babamdan Öğrendim”

BM Dergi
152 Görüntüleme
11 Dk Okuma Süresi

Uğradığı silahlı saldırı sonucu 8 Aralık 1978’de yaşamını yitiren ülkemizin değerli aydınlarından bilim insanı Dr. Necdet Bulut, ölümünün 40. yılında Bilgisayar Mühendisleri Odası (BMO), Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği (OED), ODTÜ Mezunları Derneği (ODTÜ MD), Türkiye Bilişim Derneği (TBD) ve Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) işbirliğiyle düzenlenen, Necdet Bulut’un eşi Neşe Erdilek Bulut, oğlu Yiğit Bulut ve gelini Yonca Bulut’un da katıldıkları bir etkinlikle anıldı.

ABD’de yaşayan ve etkinliğe katılmak için eşiyle birlikte Türkiye’ye gelen Yiğit Bulut’la etkinliğin ardından bir söyleşi yaptık. Söyleşide kendi gözünden Necdet Bulut’u anlatan ve kendisinin meslek yaşamına ilişkin sorularımıza içtenlikle yanıtlayan Yiğit Bulut’a teşekkür ederiz.

BM Dergi: Öncelikle 8 Aralık 2018’de gerçekleştirdiğimiz “Dr. Necdet Bulut’u Anma Etkinliği”nde aramızda olduğunuz ve bizimle bu söyleşiyi yaptığınız için teşekkür ederiz. Bizler, Necdet Hoca’nın adını, yaptıklarını onun yazdıkları ve hakkında yazılanlardan biliyoruz, okuyoruz; ama sizin katkılarınızla onu daha yakından tanıma olanağı bulduk. Etkinlikte de Necdet Hoca’nın özellikle insani yönü sıklıkla dile getirildi, siz de söz ettiniz; kitapta da çok vurgulanan bir yönü bu… Necdet Hoca’nın bir yandan da çok faal bir mesleki çalışma ve toplumsal mücadele içerisinde olduğunu görüyoruz. Sizin baba-oğul olarak ilişkiniz nasıldı?

Yiğit Bulut: Tabii o dönemin bazı zorlukları vardı, ben ortaokuldaydım; mümkün olduğunca birlikte zaman geçirmeye çalışıyorduk. Ben bütün boş zamanları babamın çalıştığı bilgisayar merkezinde geçirmişimdir. “Card Reader Operator”lük yaptık. Babamla seyahatlere çıkardık, Türkiye’yi dolaşırdık. Karadeniz, Doğu Anadolu… Babam sanatsal etkinlikleri çok severdi, sık sık birlikte sinemaya, tiyatroya giderdik. Geriye dönüp bakınca tabii “keşke daha fazla zaman geçirseydik,” diyorsunuz.

BM Dergi: O zamanlar küçüktünüz; birlikte etkinliklere katılırken Necdet Hoca’nın ne yaptığını, ne tür faaliyet içerisinde olduğunu ne kadar kavrayabiliyordunuz? Farkında mıydınız olup bitenin?

Yiğit Bulut: Ben de o ortamın içindeydim sonuçta… Ne yaptığını tamamen kavrayamasam bile bilincindeydim. Birlikte yürüyüşlere, eylemlere katıldık. Benim yanımda da her şey konuşulurdu.

BM Dergi: Peki Necdet Hoca’ya yönelik yaşamsal düzeyde bir tehdit hissediyor muydunuz?

Yiğit Bulut: Ben sonradan öğrendim; birkaç kez tehdit etmişler. Bana yansıtmadığı şeylerden biriydi. Mesela bazen eve gitmezdik, arkadaşlarında kalırdık. Ben o zaman sorgulamazdım tabii. Bunları bana hiç hissettirmedi örneğin…

BM Dergi: Trabzon’a gittiğinizde nasıldı ortam?

Yiğit Bulut: Çok tutucu bir ortamdı; çevremiz ülkücüydü. Ben, lise 1’deydim o sırada; babamın kim olduğunu söylemiyordum. Ülkedeki çatışma ortamının artışıyla neler yaşandığını biraz biraz fark etmeye başlamıştım.

BM Dergi: Trabzon’dan dönmeyi düşünmedi herhalde…

Yiğit Bulut: Hayır, Türkiye’nin her yeri riskliydi o zamanlar. Birçok aydına İstanbul’da, Ankara’da saldırılar oldu.

Necdet Bulut ve oğlu Yiğit Bulut

BM Dergi: Necdet Hoca’nın sizdeki mesleki ve politik izi nedir? Mesleğinizi seçmenizde bir rolü oldu mu? Politik görüşünüzü, dünyaya bakışınızı yaşadıklarınız nasıl etkiledi?

Yiğit Bulut: Benim küçükken elektroniğe çok merakım vardı; radyoları alıp parçalardım nasıl çalışıyor diye. Devre şemaları, devre yapmak merakımı körükledi. Mesleğimi seçerken de dolaylı etkisi oldu. Algoritmayı ben babamdan öğrendim… Nedenini hatırlamıyorum; ama o dönem üç farklı diş fırçası kullanıyorduk. Babam, algoritmayı o fırçalar üzerinden anlatmıştı. Her öğünde bir fırçayla dişimizi fırçaladıktan sonra fırçayı diğer tarafa bakar şekilde koyuyorduk. Ben ortaokulda FORTRAN öğrendim. Bilgisayar merkezine gidip gelirken bilgisayarlarla da tanıştık tabii.

Politik olarak bana “şöyle olacaksın” demedi hiçbir zaman. Kendisinin neden sosyalist olduğunu anlatırdı; ama hep kendi yolumu, yönümü bulmamı istedi. Ben, onu kaybettikten sonra çok kızgındım. Uzun süreler oldukça sinirli bir tavrım vardı. Onun gibi örgütlü bir mücadeleye giremedim; yapabileceğim bir şey değildi. Ben hep daha korumacı oldum.

BM Dergi: Sonrasında Amerika’ya gidişiniz nasıl oldu?

Yiğit Bulut: Babam öldükten bir yıl sonra Amerika’ya gittim. Neşe Ablayla yaşıyorduk Ankara’da. Birkaç defa saldırıya uğradım. Hatta Gencay Şaylan beni korumak için okula bırakıp alırdı. Bu korku ve stresten bazı rahatsızlıklarım gelişti. Sokaklarda rahat bir şekilde yürümek dahi mümkün olmuyordu. Annem Amerika’daydı; ben de lise son sınıfı okumaya oraya gittim. Niyetim üniversiteyi de orada okuyup geri dönmekti; ama ben oradayken 12 Eylül oldu.

BM Dergi: Türkiye ile bağlantınız nasıl oldu, devam etti mi?

Yiğit Bulut: O dönem iletişim daha zordu tabii… 12 Eylül döneminde insanların adreslerini bilip de yazışmak da ayrıca zordu. Ben gittikten sonra 5-6 yıl Türkiye’ye gelmedim. 86’da geldim. Babamın arkadaşlarıyla pek bağlantım kalmadı; ama Neşe Ablayla bağlantıyı koparmadık. Bu etkinlikte babamın 39-40 yıldır görmediğim arkadaşlarını da görmüş oldum.

BM Dergi: Sizce Necdet Hoca’nın temel itkisi neydi? Neden Amerika’dan Türkiye’ye döndü örneğin?

Yiğit Bulut: Yaşam sevinci… Paylaşmaktan hoşlanırdı. Amerika’da kalmamasının nedeni, kendisinde bilgiler var, bunları nasıl paylaşırım düşüncesi oldu. Yaptıklarının sonuçlarını, etkilerini görmekten hoşlanırdı. Hep memleketinin insanlarına yardımcı olmak, bildiklerini, öğrendiklerini paylaşmak isterdi, hem hoşlanır hem de bunu bir görev, bir sorumluluk olarak görürdü.

BM Dergi: Nasıl bir aileden geliyordu Necdet Hoca?

Yiğit Bulut: Benim dedem hacıydı; dindar bir insandı, ama açık bir insandı. Babam biraz farklıydı diğer kardeşlerinden de… Kendi kendisini geliştirdi diye tahmin ediyorum.

BM Dergi: Güney (Gönenç) Hoca da kitapta yazmış; Necdet Bulut’la birlikte şehir şehir geziyorlar “Bilgisayar ve Ülkemizde Kullanımı” panelleriyle bilgisayarı ve nasıl kullanılabileceğini anlatmaya çalışıyorlar. 1978 yılında yine planlanmış çeşitli paneller var. Sizin aklınıza gelen yapacağı, beklediği, planladığı bir şey var mıydı?

Yiğit Bulut: KTÜ’de bilgisayar merkezi kuruluyordu biliyorsunuz. En büyük heyecanı “punch kartlar”ın olmayacak olmasıydı. “Bundan sonra kartları deleceğiz, sıralayacağız, kaybettik falan diye uğraşmayacağız,” diyordu.

BM Dergi: Siz mesleğe nasıl başladınız?

Yiğit Bulut: Dediğim gibi elektroniğe ilgim vardı. Küçüklükten beri hep elektrik mühendisi olmak istemiştim. Hem bilgisayar bilimleri hem mühendislikten kabul aldım ve mühendisliği tercih ettim. Alan olarak önce elektroniği seçtim, ama bana zor geldi; o yüzden daha sonra elektriği seçtim. Bir de tabii o dönemde soğuk savaş vardı. Ben ABD vatandaşı değildim ve elektronik genelde savunma sanayisinde kullanılıyordu. Ben o tarafa gitmeyi çok istemedim. Mühendisliğe de ilk olarak bir danışmanlık şirketinde, su arıtma tesisi projesiyle başladım. Farklı projelerde çalıştım, bir iki veri merkezi tasarımı yapmıştım; sonra tamamen bu alana kaydım.

BM Dergi: Özelleşmiş bir alan… Farkı nedir? Nelere dikkat ediyorsunuz projelerde?

Yiğit Bulut: Bu alanda özel olarak çalışan çok yok; şirket de pek yoktu, ama son yıllarda arttı. Aslında elektrik mühendisliğinden farklı değil temelde; ama önemsediğimiz şeyler oluyor: Tasarruf, çevreye etkisi gibi konulara öncelik veriyoruz. Elektrik ve soğutma alt yapısında güvenirlilik, işlemsel süreklilik çok önemli oluyor. Beş, on sene evvel bu en önemli unsuru idi veri merkezinin alt yapı tasarımında. Bugün hala önemli ama iletişim ve yazılım alanındaki gelişmeler bu alanda daha esnek olabilmemizi sağlıyor. Ayrıca, enerji tasarrufu, çevreyi koruma özellikleri gün be gün önem kazanıyor.

BM Dergi: Veri merkezi sayısının bir doygunluğa ulaşacağını düşünüyor musunuz? Yoksa artarak devam eder mi?

Yiğit Bulut: Devam edecek; ama niteliği değişecek sanırım. İki yöne gidiyor: “Hyper scale” kurumsal veri merkezleri var; 1.000-5.000 m2 gibi alanlara kuruluyor. Diğer taraftan cep telefonu ve IOT için daha küçük ölçekli veri merkezleri de ihtiyaç olacak.

Veri merkezleri kurulurken fiber altyapısı, iletişim olanakları belirleyici oluyor. Enerji bedeli de göz önüne alınıyor. Tasarruf da önemli tabii; o yüzden olabildiğince az soğutma, doğal soğutma yöntemleri ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanılıyor. 2000’li yıllarda kimse enerji tasarrufundan bahsetmiyordu, “bir an evvel kuralım” gibi bir anlayış vardı.

BM Dergi:  Türkiye’de de Türkiye’nin en büyük bankalarından birine veri merkezi kurulumu yaptınız. Türkiye – ABD karşılaştırması nasıl?

Yiğit Bulut: Daha önceleri gördüğüm kadarıyla “Bizim veri merkezimiz bodrum katında, orası zaten serindir” anlayışı vardı Türkiye’de; ama artık bu anlayış geçmişte kalmış. Bugün kullanılan yöntem de, birikim de, ABD ile eşdeğer. Yine de çeşitli zorluklar var; birçok şey dışarıdan tedarik ediliyor, teknik destek almak güç olabiliyor, ama ciddi gelişme var.

BM Dergi: İki yönelimden söz ettiniz: Büyük ve küçük ölçekli veri merkezleri. Hangisinin daha çok öne çıkmasını bekliyorsunuz?

Yiğit Bulut: Küçük veri merkezini inşa edip devreye almak çok daha çabuk oluyor. O açıdan ikisi de devam edecek; ama küçük/dağınık veri merkezleri avantajlı. Türkiye’de sabit telefon altyapısı çok gelişmedi; gelişmesine fırsat kalmadan cep telefonları geldi. Veri merkezlerinde de böyle bir şey olacak diye düşünüyorum, çok küçük dağınık yapılaşma olabilir diye düşünüyorum.

BM Dergi: “Veri sahipliği” tartışmaları da var…

Yiğit Bulut: “Private cloud – public cloud” ayrışması var. “Kendi veri merkezimizi mi kuralım, başkasından mı yararlanalım” diye tartışılıyor. Amazon, Microsoft, Google üçlüsü veri merkezlerinin %75’ine sahip. Birkaç yıl önce herkes umudunu sanallaştırmaya bağlamıştı. Bulut bilişim ortaya atılınca birden herkes ona yöneldi.

BM Dergi: Bugün Türkiye’nin içinde olduğu koşulları değerlendirdiğimizde o gün hayal edilenlerin çok uzağında olduğunu söyleyebiliriz. Siz nasıl görüyorsunuz, Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi mücadelesine can vermiş bir aile olarak?…

Yiğit Bulut: Bir karamsarlık var. Demokrasinin ilerlemiş, biraz daha kök salmış olmasını diliyor insan. Onun olmamış olması biraz üzüyor. Öte yandan o dönem işlenen cinayetlerle, planlı bir biçimde ülkenin geleceğinin çalındığını görüyoruz. Ama yine de içimizde, aramızda, bu karamsarlığa boyun eğmeyecek, ümitsiz görünse bile mücadeleye devam edecek güzel insanlar var. Er ya da geç, bizim başaramadığımızı onların yapabileceğini düşünüyorum. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için buna ümit bağlıyorum.

BM Dergi: İleride Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor musunuz peki?

Yiğit Bulut: Evet, emekli olunca Türkiye’ye yerleşmek istiyoruz. Kızımız Amerika’da okuyor, orada doğdu, büyüdü; fakat bunu hayal ediyoruz.

BM Dergi: Umarız siz döndüğünüzde daha güzel bir ülkede birlikte oluruz. Tekrar çok teşekkür ederiz.

Yiğit Bulut: Ben de teşekkür ederim, çok sağ olun. Sizlere, bütün etkinliklere katılanlara, bunları düzenleyenlere, özellikle BMO’ya minnettarım. Birtakım şeyleri gençken, çocukken çok anlamıyorsunuz… Düzenlediğiniz etkinlik de Neşe Ablanın hazırladığı kitap da benim babamı daha iyi tanımamı sağladı.

Bu Makaleyi Paylaşın
TarafındanBM Dergi
Follow:
Bilgisayar Mühendisleri Odası Resmi Yayın Organı