Bilgisayar mühendisleri yalnızca teknoloji alanında değil, sanat ve edebiyat gibi farklı disiplinlerde de üretken biçimde varlık gösteriyor. Afşin Kum da bu çok yönlülüğün dikkat çekici örneklerinden biri. Bir bilgisayar mühendisi olarak kazandığı analitik bakışı, romanlarında kurduğu kurgulara ve dilsel oyunlara taşıyor. Sıcak Kafa ve Kübra ile geniş bir okur kitlesine ulaşan Kum, teknolojinin birey ve toplum üzerindeki etkilerini tartışmaya açarken, meslektaşlarımızın yaratıcı alanlarda da söz sahibi olabileceğini kanıtlıyor. BM Dergi için gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide Kum’un mühendislikten edebiyata uzanan yolculuğunu, yapay zekâya yaklaşımını ve çağın dönüşümlerine dair görüşlerini konuştuk.
BM Dergi: Bilgisayar Mühendisliği eninde sonunda teknik bir disiplin. Edebiyat ise yaratıcılık gerektiren özel bir alan. Siz bu iki alan arasında nasıl bir köprü kuruyorsunuz? Kod yazmak ile kurgu yazmak arasında size göre nasıl benzerlikler ve farklar söz konusu?
Afşin Kum: Her mühendis-yazar için böyle olduğunu sanmıyorum ama benim üslubumda bilimsel ve matematiksel bakışın bir yeri var. Kesinlik ve açıklığa dayalı bir üslupla mizahın dansını çok seviyorum, metne beklenmedik ve kışkırtıcı bir nitelik katıyor. Aynı zamanda mühendislik disiplininden romanların olay örgülerini kurgulamakta yararlanıyorum. Roman yazmaya bir tür proje gibi yaklaşıyorum, bu sayede karmaşık olsa da kusursuz veya ona yakın olay örgülerinin altından kalkabiliyorum. Bu kısmı kod yazmaya daha çok benziyor.
Öte yandan kod yazarken, onu da edebi bir üslupla yazdığım söylenebilir. Tek bir gereksiz satır bulunmaması, beş satırla çözülebilecek sorunun altı satıra çıkmaması ve tertemiz bir kod benim için takıntı derecesinde önemli. Kod yazmanın farkı, genellikle bu çabanızı kimse görmüyor, sadece çalışıyor mu diye bakılıyor. Yine de prensiplerimden taviz vermiyorum.

BM Dergi: Yapıtlarınızdan Kübra romanına baktığımızda son yıllarda popülerliği iyice artan yapay zekânın merkezde konumlandığını görüyoruz. Yapay zekâ edebiyat, sinema gibi alanlar için de iştah açıcı bir konu uzun zamandır. Sizin yapıtınızda bu meseleyi ele alma fikri nasıl ortaya çıktı? Ayrıca yapay zekâ kavramının teknik doğruluğu ile kurgusal özgürlük arasında nasıl bir denge kurdunuz?
Afşin Kum: Kübra’da anlatılan kurmaca bir yapay zekâ olsa da yapay sinir ağlarından epey ilham alıyor. Yapay zekâ alanında çalışmadım, ama konu hakkında bir miktar teorik bilgim var tabii. Dolayısıyla teknik açıdan gerçeğe olabildiğince uygun olmasına özen gösterdim. Bilimsel gerçekleri kurgunun gerekleri için bile bile ihlal etme gibi bir davranış içine hiç girmedim. Açıkçası bunu bilimkurgu romanları ya da filmlerinde gördüğümde de sinirleniyorum. Kurgunun sorunlarına bilimi ihlal etmeyen bir çözüm mutlaka bulunur. Yazar asla yazma konusunda tembellik etmemeli.
BM Dergi: Güncel yapay zekâ gelişmelerini ne ölçüde takip ediyorsunuz? Romanınızı yazdığınız dönemdeki gelişmeler kurgunuzu ne ölçüde etkiledi? Örneğin Kübra’nın dünyasında yapay zekâ – insan etkileşimi günümüz toplumundan eğilimler içeriyor mu?
Afşin Kum: Roman yazıldığı ve yayınlandığı sırada, ChatGPT ve arkasından gelen büyük sıçrama henüz yaşanmamıştı. O yüzden, bugünden bakılınca Kübra biraz “aptal” görünüyor. Sık sık saçmalıyor, muğlak ifadeler, tam olarak anlaşılamayan sözler kullanıyor. Ama bu haliyle bile insan zihnini manipüle etmenin yöntemlerini keşfedebileceğini hayal ettim. Bugünün dünyasına baktığımızda bunun bir hayal değil gerçeğin ta kendisi olduğunu görüyoruz.
Kübra’nın bir edebi metin olarak derdi, yapay zekâyı mercek altına almak ya da onun tehlikelerine dikkat çekmek değil. Daha çok yapay zekâ merceğinden insan zekâsına başka bir gözle bakma niyeti var. İnsan zihni gerekli gördüğünde gerçeklik eksenini değiştirebiliyor. Kurmacayla gerçek birbirine karışabiliyor. Bu durum, nötr bir zekâ açısından bakıldığında, kendine verilen görev gereği suistimal edebileceği bir “yumuşak karın” halini alıyor.
BM Dergi: ChatGPT demişken… ChatGPT bir dil modeli. Sizin hem Sıcak Kafa hem de Kübra romanınızda dilbilimci bir karakter önemli bir ağırlığa sahip. Dilbilim hakkında bugünü ve geleceğine dair söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Afşin Kum: Dilbilim en çok ilgi duyduğum ve tutkuyla okuduğum konulardan biri. Sıcak Kafa zaten dile bulaşan bir salgını konu aldığı için doğrudan dilbilimle ilgili bir kurgu. Kübra da kısmen öyle, çünkü zihinlerin dil yoluyla ele geçirilmesi teması orada da devam ediyor. Dilbilim ile bilgisayar bilimleri arasında formal dil teorisi yoluyla yakın bir ilişki var. Yapay zekânın çözmesi beklenen en büyük problemlerden biri insan dilini anlamasıydı, çünkü bu aslında insanın zihinsel süreçlerini çözmenin ilk adımı. Günümüzde bu problemin beklenenden çok daha erken çözüldüğüne şahit olduk ve o andan itibaren dünya büyük bir hızla dönüşmekte.
BM Dergi: Teknoloji çok hızlı ve çoğu zaman sorgulamaya fırsat bırakmadan hayatımıza giriyor. Sizce bu durum bireylerin özgürlüklerinden toplumsal yapıya, hatta demokrasinin geleceğine kadar hangi kırılmaları beraberinde getiriyor? Türkiye’nin bu küresel dönüşümdeki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Afşin Kum: Teknoloji, rekabetçi ortamda çok hızlı ve saldırgan bir biçimde hayatımıza giriyor. Yarattığı dönüşümü genellikle sonrasında anlıyoruz. Toplum yeni teknolojiyi tartıp değerlendirecek zamanı bulamadan onun bağımlısı haline geliyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz sosyal medya çağını insanlık olarak biz talep etmedik ama ondan uzak durmanın pratikte neredeyse imkânsız olduğu bir hayat yaşıyoruz. Bunun böyle kalmayacağını düşünüyorum, çünkü bunun ne kişilerin ne de toplumun yararına olmadığı aşikâr. Teknolojinin musluğunu elinde tutanlar tarihte benzeri görülmemiş servetlere kavuşurken insanlar giderek daha mutsuzlaşıyor, aptallaşıyor. Yeni nesillerin okuma-yazma öğrenmeye ihtiyacının kalmayacağı konuşuluyor. Uygarlığımızın geri döndürülemez sandığımız kazanımları birer birer elden gidiyor. Bu koşullarda demokrasiyi sürdürmek mümkün mü değil mi, onu tartışır durumdayız. Buna akılcı çözüm bulunabilecek mi merak ediyorum. Tüm dünyada böyle, Türkiye’de ise durum bunun birkaç gömlek daha kötüsü.

BM Dergi: Kübra’da genellikle erkek egemen bir ortam olan halı saha etkinlikleri ile ilgili detaylar verilmesi, Kübra tarafından “Sen farklısın” mesajı için sadece genç erkeklerin seçilmiş olması, Gökhan’ın toplantılarına katılanların çoğunluğunun erkeklerden oluşması okuru biraz erkek egemen bir bakış açısına yönlendiriyor. Buradan yola çıkarak bilişim ve teknoloji dünyasında erkeklerin baskın rol aldığını düşünüyor musunuz?
Afşin Kum: Kübra, kendisine hedef olarak sadece genç erkekleri seçiyor çünkü ona verilen görev bunu gerektiriyor: İktidarı ele geçir. Kübra’nın aklı bu soru karşısında iktidarın şimdiye kadar nasıl ele geçirildiğine bakar. Lider figürlerinin, hele ki devrim lideri figürlerinin çok büyük ağırlıkla erkek olduğunu görür ve “kadın lider” seçeneğini hemen eler. Gökhan’ın bulunduğu çevre cinsiyet ayrımının yoğun olduğu tutucu bir kenar mahalle çevresi. İçine girdiği yolun dinsel karakteri de düşünüldüğünde fazlasıyla erkek egemen bir ortamda gelişmesi beklenmedik bir durum değil.
Toplumun daha eğitimli ve seküler kesiminde aynı derecede bir cinsiyet ayrımı olduğunu söylemek zor. Bilişim dünyasında erkeklerin özellikle teknik görevlerde bir ağırlığı olduğu kesin ama diğer görevlerde, analist veya yönetici pozisyonlarda nispeten denge olduğu söylenebilir. Benim tecrübeme göre, özellikle yazılım geliştirme tarzlarına bakıldığında erkekler ve kadınlar arasında belirgin bir fark var. Erkekler genellikle daha hızlı ama kadınlar daha güvenilir. Ekiplerin de bu dengeyi gözetmeye çalışması en akılcı yol oluyor genelde.
BM Dergi: Kübra’da distopik bir atmosfer var. Bunu yaparak okurun zihninde bazı sorular oluşturmayı mı istediniz? Ya da daha genel olarak teknoloji temalı yapıtlarda, felsefi derinlik ile okurla güçlü bir bağ kurmak arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Afşin Kum: Distopya sözcüğünü daha dar anlamıyla kullanma eğilimindeyim. 1984, Cesur Yeni Dünya veya Fahrenheit 451’de olduğu gibi dünyanın ve siyasi sistemin tamamen bambaşka bir şeye dönüştüğü karanlık gelecek senaryolarını distopya kategorisinde değerlendiriyorum. Kübra bizim yaşadığımız dünyada ve şimdiki zamanda geçen bir hikâye olarak, benim bakışıma göre bu tanıma uymuyor. Bilim-kurgusal bir değişikliğin dünyayı kötü yönde dönüştürme ihtimalinden bahseden bir hikâye olarak daha geniş anlamıyla değerlendirirseniz bu türe dahil edebilirsiniz. Kübra insan zihni ve varoluşuna dair kökünü evrim sürecinden alan kadim gerçeklerle bizi bekleyen tuhaf gelecek arasındaki çatışmayı merkeze alan bir hikâye olarak pek çok fikri açılım potansiyeli taşıyor. Beni heyecanlandıran da bu çağrışım zenginliği oldu.
Kafamı kurcalayan konuları yazıyorum, o tarz hikâyeler bende yazma isteği uyandırıyor. Fikirler üzerine yazmayı seviyorum. Okuyanların kafasında havai fişekler patlatmak istiyorum. İşin felsefi derinlik kısmı oradan geliyor. Aynı zamanda okuma zevki veren sürükleyici bir üslup kullanmayı seviyorum. Hikâyeyi oluşturan olayların aktarımıyla bunlar arasına yerleşen çözümlemelerden, izlenimlerden, bir dalgalanma hissi verecek şekilde temposu yükselip alçalan bir kompozisyon oluşturuyorum. Benim yazmaktan aldığım zevki okurun da okumaktan almasını sağlamaya çalışıyorum.
BM Dergi: Sizi etkileyen bilim-kurgu veya distopya yazarları kimler?
Afşin Kum: Bilimkurgunun mucitlerinden olan H. G. Wells’i, insanlığın bilime büyük bir inanç duyduğu bir çağın ruhunu yansıtan bir yazar olarak ilham verici bulurum ama benim duruşum, ondan birkaç kuşak sonra ve tam tersi bir kafada, asla bilinemeyecek, çözülemeyecek şeyler üzerine yazan Stanislaw Lem’e daha yakın.
BM Dergi: Bugün yapay zekanın hemen hemen her alana dahil olabileceği gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Örneğin roman yazma süreçlerine bir araç olarak dahil edilmesi gibi… Bu konuda bir yazar olarak ne düşünüyorsunuz? Hem mühendis hem yazar olmak, bu çok yönlülük gelecek projelerinizde nasıl bir rol oynayacak?
Afşin Kum: Yapay zekâdan bilgilenmek için yararlanıyorum tabii ama hikâye kurgulamak için, işime yarayacak olsa bile kullanacağımı sanmıyorum. İlkesel nedenlerle değil, işin zevkli kısmını başkasına bırakmaya niyetim olmadığından. Bundan sonra, planladığım iki bilimkurgu romanını bitirdikten sonra başka türlere açılmaya niyetim var. Ama bahsettiğim matematiksel bakış sanırım sonraki eserlerimde de devam edecek.
