Bilişim Tarihi Röportaj

Röportaj: Prof. Dr. Aydın KÖKSAL

mm
yazan BM Dergi

Bu sayımızda Türkiye’nin ilk bilgisayar mühendisliği bölümlerinden Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği Bölümü’nün kurucusu, “bilgisayar”, “yazılım”, “donanım”, “bilişim” gibi pek çok terimi dilimize kazandıran Prof. Dr. Aydın KÖKSAL ile bir röportaj gerçekleştirdik.

AK-f-Ch

BM DergiBize biraz kendinizi anlatır mısınız?

Aydın KÖKSAL :  İstanbullu bir ailenin çocuğuyum. 1940’ta doğdum.  Babam 1936 İTÜ mezunu  inşaat mühendisi-mimar, yurtsever aydın bir insandı.  Demokrat Parti dönemini 10-20 yaşlarımda karşıladım. Tam bir karşıdevrim süreci yaşanıyordu.  İktidar değişince, yeni yeni öğrenmeye başladığım her şeyin adı birkaç hafta içinde değişti. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı “Maarif Vekâleti” oldu… Bakanlar  “Vekil”… Genelkurmay  Başkanlığı “Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti” oldu. 10 yaşında bir çocuk olarak hiçbir şey anlayamıyordum. Babama sorduğumda “Bunlar Arapça kökenli eski Osmanlıca sözcükler” demişti. “Baba biz Arap mıyız?” diye sorduğumu anımsıyorum.

Galatasaray Lisesi’ni birincilikle bitirdim. Almanya’da Makine Mühendisliği okumak istiyordum;  bu amaçla lisede öğretilen Fransızca İngilizceden sonra, Alman Lisesi’nin akşam kurslarını izleyerek Almanca da öğrenmiştim. Öte yandan Fransa’dan, INSA’dan bir çağrı da almıştım. Avrupa ülkelerinden gençlik temsilcilerinin katıdığı 2 aylık bir Fransa’yı Tanıma Programı’na katıldığımda, yurda dönmeden bu okulu da görmek istedim. Tanınmış öğretim üyeleri olan iyi planlanmış bir “Büyük Okul”du bu. Avrupa’nın, Amerika karşısında teknikbilimde geri kaldığını düşünen Fransızlar, köklü “Grande Ecole, Büyük Okul” geleneklerine yaslanarak, yenilikçi bir çizgide, en üst düzeyde mühendisler yetiştirmek üzere kurmuşlardı. Sınavla öğrenci alıyorlar, başka ülkelerin üstün başarılı gençlerine de okulda yer veriyorlardı. Lyon’daki Okulu beğendim ve orada kalmaya karar verdim. Böylece uluslararası bir ortamda, başka ülkelerden gelen gençlerin İtalyanca, İspanyolca gibi dillerini, ekinlerini de tanıma olanağı buldum. (Institut National des Sciences Appliqées de Lyon”  http://www.insa-lyon.fr/)

Temmuz 1964’te öğrenimimi tamamlayarak yurda döndüm. O zaman Bilgisayar Mühendisliği yoktu. Elektronik Mühendisliği okudum. Denetim, iletişim konularının yanı sıra bilgisayar donanımıyla ilgili temel konuları da gördük. Çekirdek bellek nasıl yapılır, hesaplama devreleri nasıl tasarlanır, bu konularda da dersler aldık; laboratuar çalışmaları yaptık, mantıksal tasarım öğrendik. Ama herhangi bir bilgisayar sistemi görmedik, kullanmadık.

Mezun olduktan sonra yurda döndüm; emeğimi Avrupa ya da Amerika’da başka toplumlar için harcamak istemiyordum… Yıl 1964 idi… İstanbulda karşıdevrim, bir sürü gerici, şeriatçı dergi ile almış yürümüştü. Atatürk’e saldırılar, “Anıtkabir’i yıkacağız” manşetleri eksik değildi. İstanbul’u çok sevmeme ve aileme karşın, daha düzenli bir yaşam özlemiyle Cumhuriyet’in başkenti Ankara’da çalışmaya karar verdim. Atatürk, Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmişti; işte o gençlik bendim! Onun aydınlanma devinimini, devrimlerini sürdürmeyi, mesleğimi Türkiye’nin kalkınması doğrultusunda kullanmayı düşünüyordum.
İstanbul’daki ailemin yanına döner dönmez başvurduğum İstihkâm Okulu’ndan yedek subay çıkınca, elektronik mühendisleri kurasından çektiğim görevle Ankara’daki Muharebe Okulu’nda bir ay “Elektrik Esasları” öğretmenliği yaptım.  Dillere, Türkçeye meraklıydım. Ders verirken jeneratör yerine üreteç, resistance yerine direnç, kapasite yerine sığa sözcüklerini kullandım. Başta öğrencilerin tepki göstermelerinden korktum, ancak genç subaylar bu önerilerimi coşkuyla karşıladılar, beni desteklediler.  Daha sonra İngilizce teknik belgeleri çevirmek üzere Genelkurmay  Başkanlığı’nda görevlendirildim.

Terhis olmadan iş aramaya başlamıştım. Akademisyen olmayı düşünmüyor, endüstride çalışmak istiyordum. Ankara’da yerleşmeye de karar vermiştim.

O yıllarda Türkiye’de bir elektronik mühendisi için iş yoktu, çünkü ülkemizde elektronik endüstrisi yoktu.  92 yere başvurdum. TRT yeni kuruluyordu, Devlet Planlama Teşkilatı da ilgimi çekti, başvurdum, ama  elektronik mühendisine uygun bir iş yoktu. Evinde küçücük bir telsiz ya da radyo alıcısı yapmaya kalkan bir gencin “casusluk amacıyla kullanabilir” kuşkusu ile başı belaya girebiliyordu. Bu arada Ankara’da IBM Türk’e de başvurdum, ilgilendiler, ama benim askerliğim biter bitmez hemen bir işe başlamam gerekiyordu. Tek başıma beş parasız nasıl yaşardım?

BM Dergi :  Bilgisayarla ilk nerede tanıştınız. Bu alanda çalışmaya nasıl karar verdiniz?

univak1

UNIVAC 1004 birimleri (I/O konsolu, mınatıslı şerit birimleri, veri iletişim yardımcı konsolu)

Aydın KÖKSAL :  Son başvurumu Remington-Rand UNIVAC şirketinin Türkiye temsilcisi Yılmaz Poda’nın Remivac firmasına yaptığımda, şirketin Ankara Bürosu’nun başındaki Reştan Aras “Tam aradığımız kişisiniz” dedi…”İsterseniz UNIVAC’ta, isterseniz müşterimiz olan İş Bankası’nda sizi işe alabiliriz.” Terhis olduğumun ertesi günü şirketin Ankara bürosunda yazılım konusunda çalışacak ilk mühendis olarak işe başladım.  Yeni mesleğimde daha geniş bir görgü kazanmak bakımından UNIVAC’ı seçmiştim.

Firmanın 30’a yakın müşterisi  vardı. Bu müşterilerden çoğunda bilgisayar sistemi olarak delikli kartla çalışan UNIVAC 1004’ler vardı. Donanımın 1 K’nın altında, yalnızca 6 ikillik 967 damga sığalı çekirdek belleği vardı ve en çok 62 makine komutundan oluşan programlarla çalışıyordu. Bin üç yüzü aşkın deliği olan bir panel üzerinde programlama, iki ucu fişli kablolarla delikler birbirne bağlanarak yapılıyordu. İngilizce yazılım anlamına gelen “softvare” sözcüğündeki “yumuşak eşya” kavramı, hırdavat anlamına gelen donanımda lehimlemeyle yapılan çevrimlerin yerini tutan bu takılır çıkarılır fişlere bir gönderme idi.

Birkaç ay sonra UNIVAC 1005 geldi; bunun 4 K belleği vardı. Bu makine ile kartla programlama başladı. Çevirici diliyle (Assembler) kartlara delinen komutlar 2 aşamada derlenip “uygulanır program kart destesi” üretiliyordu. Bu amaçla hazırlanmış standart panel, artık makinenin bir parçası olmuştu.

U1004

U 1004 Bağlantı Paneli: Programlama, takılır çıkarılır kablo bağlantıları ile yapılıyordu.

Bilgisayarla tanışır tanışmaz, elektrik imleriyle makinenin belleğine yazılan bütün bilgilerin, yeryuvarı saran telefon ağları üzerinden bütün bilgisayar dizgelerince erişilebileceğini ve insanların televizyon ekranları üzerinden yeryüzündeki bilgisayar dizgeleriyle iletişim kurabileceklerini, bu makinelerdeki bütün bilgilere herkesin ortak olacağını düşledim. Bunun, yeni bir teknikbilimsel  devrim yaratacağını, insanoğlunun bütün yaşamını etkileyecek bir değişim dalgasının yeryüzüne yayılacağını algıladım… Bu benim için ilk görüşte aşk gibi  bir şeydi… Yeni uğraşıma sıkı sıkı sarıldım, bir daha kopmadım.

Bir şeyler okuyup yazmadan, keman çalmadan gün geçirmezken, bilgisayarla tanışmamın ardından, UNIVAC’ta ve onu izleyen Hacettepe yıllarında, Üniversite’nin kuruluşu sırasında, yıllarca kemanımı elime bile almadım.

Türkçe bilişim terimlerinin 1966’dan başlayarak önerilip yerleşmesi de, Türkiye Bilişim Derneği’nin (TBD) 1971’de kuruluşu da başlangıçtaki bu çok yoğun çalışma dönemine rastlar.

İlk günden başlayarak hiçbir zaman “memory” demedim, hep bellek dedim. “Hiç olmazsa hafıza diyelim, bellek köylü diline çalıyor” diyenlere “Bunun ‘hafızlamak’la ne ilgisi var?” diye karşı çıktım. Akın akın köylerden kentlere gelip “gecekondu” bölgelerine yerleşen bu yurttaşlarımızın çocuklarını eğitip Türkiye’yi “Bilişim Çağı”na taşıyacak yarının mühendislerini onların arasından yetiştireceğimizi düşünüyordum.

Bilişim Devrimi’nin ayrımına erken varmakla, bu fırsatı akıllıca değerlendirerek 200-250 yıl geride kalmış ülkemizin, Batı ülkeleriyle aramızda oluşan bu uçurumu kapatabileceğini umuyordum. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde kurduğumuz Cumhuriyet’le birlikte, Aydınlanma Devinimi ve Atatürk Devrimleri’ne yaslanarak, ulusal dilimiz Türkçenin, hiçbir kuralsızlık içermeyen saydam-matematiksel görkemli yapısının eşsiz gücene yaslanarak, yirminci yüzyılın son üçte birinde Türkiye’nin, Bilişim Toplumu”na dönüşümle birlikte çok büyük bir atılım fırsatı ele geçirebileceğine inanıyordum. “Bilişim Teknikbilimini Türkiye’nin kalkınması için bir araç olarak kullanacağız!” sözünü bir daha dilimden düşürmedim.

Hacettepe Üniversitesi’nin kuruluş yasası 8 Temmuz 1967’de çıkmıştı. Kurucu Rektör İhsan Doğramacı beni bir Pazar günü telefonla aradı. Gittim. “Dünyada kompüter diye bir şey icat edildi, biliyorum… Amerika’da bir hastanede bile gördüm. Bu çok önemli bir buluş. Ama henüz bir şey yapamamışlar. Bununla biz onların yapamadığını yapamaz mıyız? Bir mükemmeliyet merkezi kurmak istiyoruz; adımızı bütün dünya öğrensin! Gelin bu merkezi siz kurun… Sizin için ‘canavar’ diyorlar; elinizden hiçbir şey kurtulmuyormuş; herkes size çok güveniyor. Ama bu bir yönetim görevi; yapabilir misiniz?” dedi.  30 eylül 1967 günü UNIVAC’tan ayrılıp Hacettepe Üniversitesi’nde işe başladım. 27 yaşındaydım, Doğramacı 54.

Bu arada eşimle tanışmış, o daha üniversiteyi bitirmeden 8 aylık bir nişanlılık sonrası evlenmiştik. Sevgili eşim her zaman beni desteklemişir. O, “eylemli sevgi” diye adlandırdığı özverisini benden de hiçbir zaman esirgemedi. Sonuç olarak, o gün bugündür, eşim Gülden’le ve öteki iyi insanlarla birlikte sırt sırta vermiş, sanki kötülükleri bitirecek, geriliğe son verecekmiş gibi çalışır dururuz. O olmasa zaten ben ben olmazdım.

YÖK’ün tırmandığı dönemde emeklilik hakkımı da bir yana bırakarak 30 Eylül 1985’te istifa yoluyla ayrıldığım Hacettepe Üniversitesi’ndeki görevimden sonra Bilişim Sanayi Ltd şirketini kurarak, eski öğrencilerim ve gençlerle birlikte 29 yıldır üstün nitelikli yazılım ürünleri geliştirme doğrultusunda emeğimi esirgemiyorum. Kamusal ve özel kuruluşlarımızı yenilikçi çevrimiçi Bilişim Dizgelerimiz’le donattık. Kurumsal Kaynak Yönetimi, (BilişimERP), İş Zekâsı (BilişimBI), Belge Yönetim Sistemi (BilişimBYS) gibi endüstriyel ürünlerimiz var.

İlk yıllarda Hacettepe’de çok yoğun bir çalışma dönemi yaşamıştık. Üniversite’nin bilgisayar sistemi kurulana değin DSİ Genel Müdürlüğü’nün IBM 360/30 sistemini, bir işbirliği protokoluyla geceleri herhangi bir bedel ödemeksizin kullanabiliyorduk. 1967-69 arası 2 yıl gündüz “Müdür”, gece makine başında “Programcı” olarak çalıştım. Günlerce uyumadığım dönemler oldu. 69 Eylülü’nde Burroughs 3500 sistemimiz geldi.

Bu sistemi seçmeden önce, ODTÜ ile işbirliği içinde ortak bir merkez kurarak, yeni duyurulan IBM 360 model 67 büyük boy gerçek zamanlı sistemi edinmek istemiştik, İhsan Doğramacı da Kemal Kurdaş da ortaklıkta sistemin %60’ını isteyince bu projemizi gerçekleştiremedik. Bütçemizin yettiği B 3500 sistemi de gerçek zamanlıydı, ama işletim sisteminde çevrimiçi uçbirimleri denetleyen veri iletişim yöneticisi henüz yazılmamıştı. Bu yazılım modülünü Hacettepe’de kendimiz yazmayı göze aldık; bunu başardık.

B 3500’ün 180 metre karelik bilgisayar odasına zor sığdırdığımız kocaman ağır birimlerden oluşan donanımını gümrüğe geldiği gün çekip sistemin kuruluşunu beş günde gerçekleştirdik. Beş gün hiç uyumadan çalıştım… Eve gittiğimde eşim çorba içirmiş; ben  anımsamıyorum. Bu bilgisayar sistemi Türkiye’ye, hiç kapatılmadan, 12 yıl kesintisiz hizmet verdi. Üniversitemizin gereksinmeleri dışında 30-40 kamu kuruluşumuzun bilgi işlem uygulamalarını da bu B 3500 sistemi üzerinde gerçekleştirdik.

BM Dergi : Akademik yaşama nasıl başladınız?

Aydın KÖKSAL :  Elemanlarımızı işe alırken 2-3 saat süren yetenek sınavı yapıyor ve onları usta-çırak ilişkisi ile yetiştiriyorduk. Bu yöntemle yetiştirebildiğimiz uzman sayısı bize yetmedi. Bilgisayar eğitimini başlatmak gerekiyordu.

1973 Şubatında HÜ Bilişim (Enformatik) Enstitüsü’nü kurduk. Türkiye’de mühendislik eğitiminin 1773’teki başlangıcının 200. yıl dönümünde  Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği alanında Türkiye’nin ilk doktora programı Hacettepe’de tanımlanmış oldu. 1974 Eylülü’nde ilk 8 doktora öğrencimiz eğitime başladılar. Bunlardan Prof. Dr. Kılıçaslan Aytaç ve Dr. Atalay Yunusoğlu bugün artık yaşamıyorlar. Öteki  doktora öğrencilerimiz Prof. Dr. Ünal Yarımağan, Prof. Dr. Ersin Töreci, Doç. Dr. Ersay Gürsoy,  Prof. Dr. Ümit Karakaş, Prof. Dr. Emin Akata, Dr. Erdoğan Şahin  üniversite ve  iş yaşamlarında hepsi Türkiye’deki bilişim atılımımızın temel taşları oldular; çok önemli görevler üstlendiler, yüzlerce öğrenci yetiştirdiler. 1977’de, yine ilk Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği Bölümü’ne öğrenci aldık. Hacettepe’den bir ay sonra, aynı yıl ODTÜ de Elektronik Hesap Bilimleri Bölümü’ne öğrenci alınacağını açıkladı. Böylece, Eylül 1977’de bu iki üniversitemiz, bu çok önemli başlangıca kolkola imza atmış oldular. Bu başlangıçta HÜ’de 11’i doktoralı, 8’i doktorasız öğretim görevlilerinden oluşan toplam 19 kişilk akademik kadromuz vardı.
Yönetim sorumluluğunu üstlendiğim bu doktora programında “Yönetim Bilişim  Sistemleri” dersini verdim, ilk doktora tezlerinden ikisini de ben yönettim. Kendim,  bilişimsel dilbilim (computational linguistics) konusundaki tezimle 1975’te doktor olmuştum.

1977 de Bilgisayar bilimleri mühendisliği lisans eğitimini ODTÜ ile beraber 25 öğrenci ile başlattık. ODTÜ de 70 kişi aldı. İngilizce hazırlık sınıfını atlayan 6 öğrencimiz 1981’de ilk mezunlarımız olarak bölümü başarı ile bitidiler. De facto13 yıl bölüm başkanlığı yaptım. 1985’te kıdemli Bilgisayar Mühendisliği Doçenti olarak ayrıldığım HÜ’den beş yıl sonra 1990 başında katıldığım Gazi Üniversitesi’nde 1991’de Yazılım Sistemleri Profesörlüğü’ne yükseltildim, 1995’e değin ders verdim.

BM Dergi : Bunun dışında 71’de TBD’nin, 74’te başlayan ÖSYM’nin uygulamasıyla bu kurumun kurulmasını sağladığınızı, Türkçe Bilişim Terimleri’nin kazanılmasında da isim babalığı yaptığınızı biliyoruz.

AK:  Üniversite bizimdir diye düşünüyorduk,  ama 71 darbesi sonrasında üniversitenin bizim olmayacağını gördük. 5 yıllık yoğun emeğimiz boşa gidecek gibi gözüküyordu.  Darbeyle birlikte bir günde Üniversite’nin bütün temel ilkeleri ters döndü. Benim gibi, Rektör Doğramacı da yüksek öğretimde Türkçeye çok önem verirdi; bunun için uzmanlardan, dilbilimcilerden oluşan güçlü bir Türkçe bölümü kurmuştu. Darbenin yapıldığı gün, öğleden sonra yapılan Senato toplantısında Hacettepe’nin öğretim dili ingilizceye dönüştürüldü, Türkçe bölümü de kaldırıldı. Bunun gibi, benim benimseyemeceğim birçok uygulama sonrasında sırtımızı dayayacağımız hiçbir ilke kalmamıştı. Bu koşullarda, Türkiye’de mesleğimizin geleceğini savunmak üzere 22 Nisan 1971’de 8 imza ile Türkiye Bilişim Derneği’ni kurduk. Derneğimizin bugün 10.500 üyesi, Türkiye’ye yayılmış şubeleri, 43 yıldır Bilişim Kültürü Dergisi alt başlığıyla yayınlanmakta olan Bilişim başlıklı bir dergisi var.

Hacettepe’ye öğrenci alınması için bir öğrenci seçme ve yerleştirme sistemi geliştirmiş ve B 3500 sistemimiz üzerindeki ilk iş olarak Eylül 1969’da uygulama almıştık. 1974 Nisanı’nda Üniversitelerarası Kurul bu sistemimizin Türkiye çapında uygulanması görevini Hacettepe Üniversitesi’ne vermişti. Çalışma arkadaşlarım Prof. Dr. Ünal Yarımağan, Dr. Atalay Yunusoğlu, Dr. Ersay Gürsoy, öteki arkadaşlarım ve değerli öğrencilerimiz, yüksek öğrenime öğrenci seçmede adam kayırma ve hilenin yeniden ortaya çıktığı, gözlerimizin önünde yaşanan son çöküntüye değin bu sistemi, 40 yıla yakın bir süre, onurlu bir biçimde yaşatmayı başardılar.

“Bilgisayar” sözcüğünü ilk kez 1969 da firmalara sistem kiralanması için yaptığımız duyuruda kullandık: “Hacettepe Üniversitesi’ne bir Bilgisayar Sistemi kiralanacaktır!” Türkiye’de o gün bugündür bilgisayar kullanılıyor. Bilişim, iletişim de içeride 2.500 ün üzerinde Türkçe bilişim terimi önerdim.  Bu terimlerin 704’ünün ilk kez kamuoyuna duyurulması EMO Elektrik Mühendisliği dergisinin Ağustos-Eylül 1971 Bilişim Özel Sayısı’nda gerçekleşti.  1978’ de Bilişim terimleri ve Öneriler Kılavuzu TBD tarafından basıldı. Sözlüğü 1981’de Türk Dil Kurumu (TDK) yayınladı.

Geçmişte bilişim alanında çalışırken içinden geçtiğimiz koşullara ilişkin ayrıntılı bilgi için gençlerimiz şu üç yapıtıma başvurabilirler: (1) Hacettepe Yılları, Cumhuriyet’in 44. Yılında Açan Bir Devrim Çiçeği, Aydın Köksal, Hacettepe 40. Yıl Armağanı, Kasım 2007, Ankara, 244 sayfa; (2) Adı Bilgisayar Olsun, Aydın Köksal Yazılarından Bir Seçki, Cumhuriyet Kitapları,  Ekim 2010, İstanbul, 504 sayfa; (3) Bilişim Devrimi’nde Türkiye: 1971 – 2011 – 2051, Aydın Köksal, Türkiye Bilişim Derneği (TBD) 40. Yıl Armağanı, TBD Kasım 2012, Ankara (360 sayfa).

Bugün 12 kitap ve 270’i aşkın yazıdan oluşan yayın listeme, Adı Bilgisayar Olsun başlıklı yapıtımda yer verildi. Yaşamım ve savunduğum görüşlere ilişkili bir yapıt da, önümüzdeki aylarda, Fevziye Özberk imzalı bir “Nehir Söyleşi” biçiminde Aydın Köksal Aydınlığı başlığı altında, Kaynak Yayınları’nın “İz Bırakanlar” dizisinde yayınlanacak.

BM Dergi: Bugün bilişim sektörünün geldiği nokta sizin amaçlarınızla örtüşüyor mu?  Dünyada neredeyiz Hocam?

AK:  Çağın, tekniğin, bilimin 200 yıl gerisinde kalmış bir ülke olarak, bu açığı kapatmak için Bilişim Devrimi’nin büyük bir fırsat olduğunu daha işin en başında düşündüğümü anlatmıştım.  Ama elimizde hiçbir dayanağımız kaynağımız yokken bu atılımı nasıl başarabilecektik? Toplumun büyük kesimi % 70-80’i köylerde yaşıyordu, okuma yazma oranımız çok düşüktü. Ama biz Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk Devrimleri’yle birlikte Türk Aydınlanması’nı yaşamış insanların çocuklarıydık. Ezilen halkların hepsine yeryüzünde biz örnek olmuştuk. İnsanlığın en az beşte dördünün bugün de bu dönüşümde bizim öncülüğümüzü beklediğini, uluslararası ortamlarda karşılaştığım insanlardan öğrenmiştim.

Eğer bilişim devriminin tüm araç gereçlerini doğru ve yerinde kullanabilirsek başarmamamız için bir neden kalmayacağını düşünüyordum.  Daha o yıllarda verdiğim sözden dönmek bugün bana ağır gelir. Evet, yirmili yaşlarımda “Bilişim teknikbilimini Türkiye’nin kalkınmasında bir araç olarak kullanacağız” diye kendime bir söz vermiştim. Bugün  70’li yaşlarımda sözümü tutmak, tükürdüğümü yalamamak için olanca gücümle çalışıyorum. Aslında son yapıtımın başına yazdım: “Kırk yıllık bilişim düşlerimizin hepsi gerçekleşti; o dündü, şimdi bize yeni düşler gerek!”

Bugün özellikle yazılım üretiminde sahip olduğumuz teknik birikimimiz ve yapabilme bilgimizle (İng. know how), önümüzdeki onyıllarda Türkiye herhangi bir iç savaşa sürüklenmez, siyasal yönetim ve eğitimle ilgili sorunlarını çözmeyi başarırsa, 2050’lere doğru yeryüzünün 7., belki de nüfusu yaşlanmış Japonya’nın bile kıl payı önünde, 6. en büyük ekonomik gücü olma şansına sahiptir.

Benim gençliğimde Amerikalılar daha çok donanım tekelini ellerinde tutmayı amaçlayan bir politika güdüyorlardı. Yazılım, donanımın yanında bedava veriliyordu. Amerikalı uzmanlar gelip sistem kurulumunu, yazılımı yapıp gitmeyi öngörüyorlardı. Donanım bile zaten kiralıktı… Kuşkusuz bu bir tuzaktı. Gelecek için çıkış yolunun yazılımdan geçtiğini biz çabuk kavradık. Bu işin eğitimine sıra geldiğinde Avrupalıların çalışmalarını, bildiğim  5 dille kaynağından okuyarak izleyebildim. Dış dünyayla ilişkilerimizi hiç kesmedik. Türkiye’de Bilgisayar Mühendisliği eğitiminde yazılımın önemini kavradık; ulusal dilimizle öğretimin önemini kavradık. Hiçbir şeyi ezbere yapmadık.  Her aşamada doğru seçimler yaptığımızı düşünüyorum. Örneğin IBM bunu atladı ve yazılımda öncülüğü Microsoft’a kaptırdı. Kurumsal Kaynak Yönetimi’nde (İng. ERP) önderliği SAP ile Almanya’ya kaptırdı. Sonuçta, tartışmasız biçimde bugün yeryüzünün en varlıklı adamları yazılım kesiminden.

Bugüne değin üniversitelerimiz diplomasında Bilgisayar / Bilişim / Yazılım gibi konular bulunan 160.000 civarında teknik insangücü yetiştirdiler.  Elektronik, matematik, istatistik, fizik, iktisat, işletme gibi başka alanlarda yüksek öğrenim gördükten sonra bilişim mesleğimize katılan uzmanlarımızın sayısı da bunun 2-3 katından az değildir. Sekreter, muhasebeci vb. yardımcı görevlerle birlikte bu sektörden ekmek yiyenlerin 600-700 bini bulduğunu düşünüyorum.  Bugün başka hiçbir ülkeye muhtaç olmadan kendi yazılımlarımızı üretecek kadrolara sahibiz.

Donanım alanına gelince, evinde telsiz yaparak elektroniğe bulaşanı hapse atmaya eğilimli, sıfır kadrolu, sıfır projeli bir politikadan bugüne geldik. Bugün örneğin KAREL beş anakaraya ürün satıyor. Arçelik, Vestel, Casper, Exper gibi bir sürü markamız var. Elektronik endüstrimiz ülkemizde öne çıkan bir konumda.

Elektronik endüstrimizi ileride daha güçlü bir biçimde bilişim ve iletişim alanlarına kaydırabilir miyiz? Neden olmasın?
Önemli olan bağımsızca tasarlayıp uygulamaya koyduğumuz projelerimizin ve bunu yapacak mühendislerimizin olmasıdır.

BM DergiSayın Hocam BMO geç kuruldu. Yapacak çok işimiz, gidecek çok yolumuz olduğunu biliyoruz. Sizce önümüzde nasıl bir yol haritası olmalı? Nelere öncelik vermeliyiz?

Aydın KÖKSAL: Bu alanda Türkçe yayınlar çıkarmalısınız.  Mesleğinizin esaslarını ilgilendiren her konuda her alanda yönetmelikler, yönergeler hazırlamalısınız. Örgütlenme iletişimsel olmayı gerektirir. Kişisel olarak  son yıllarda yazmaya birinci önceliği veriyorum. Örgütlenmesek, dergilerimizi, raporlarımızı, kitaplarımızı yayınlamaya özenmesek buraya varamazdık. Endüstriyi, uygarlığın özünü böyle yorumluyorum.

Bilişim terimlerinin Türkçelerini kullanmayı sürdürmelisiniz. Ulusal dilde öğretim ilkesi de çok önemli. Bilgisayar mühendisliği öğretimi ülkemizin bütün bölgelerine ulusal dilimizle yayıldı.

Özellikle yazılım alanında çok kuralsız alan var. Yasa ve yönetmeliklerimiz uygulanmıyor. Bunların düzeltilmesi gerek. Örneğin yazılım sonrası bakım hizmetlerinde iyelik (telif) haklarına saygı gösterilmezse bütün birikimimiz çöker, ürünlerimiz yağmaya uğrar.

Teknokentlerde çalışmalısınız. Bu toplumu bilişim çağının en ileri basamağına taşımak göreviniz olmalı. Bizim bıraktığımız yerden devralmalısınız  görevi… Herkes bilgisayar bilmeli ve kullanabilmeli en azından. Geriye özenen karanlık bir gelecekten ancak o zaman kurtulabiliriz. Bilgiye herkes ulaşabilmeli ki toplumumuz, herkesi haraca kesen yobazların ve soyguncuların, kendi çıkarları doğrultusunda nice başarıyla kullandıkları yoz düşüncelerden kurtulabilsin.

DSC_0152

BMO Yönetim Kurulu Başkanı Gölay ŞAKİROĞULLARI ve Prof. Dr. Aydın KÖKSAL

BM Dergi İyi ki varsınız hocam!

Aydın KÖKSAL : İyi ki “siz gençler” de varsınız. Sizler olmasaydınız, yaptıklarımızı anlayacak, sürdürecek kadroları yetiştirememiş olsaydık, bizim ne değerimiz olabilirdi? Size ve BMO’ya emek veren tüm arkadaşlarınıza başarılar diliyorum. Vazgeçmeyin, yılmayın… Türkiyenin parlak geleceğini kurmak üzere aydınlığın onurlu çizgisinden ayrılmayın.

2 yorum

  • […] Aydın Köksal (d. 1940, İstanbul) Türk elektronik, bilgisayar ve yazılım mühendisi ve dilbilimci. Türkiye Bilişim Derneği’nin onursal başkanıdır. Bilgisayar, bilişim, donanım, yazılım, veri tabanı gibi 2500 bilişim terimini Türkçeye kazandırmıştır. Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın Aydın Köksal’la Söyleşisi: BM Dergi […]