2018 Seçim Bildirgelerinde Partiler Neler Vaat Ediyor?

mm
112 Görüntüleme
20 Dk Okuma Süresi

BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE DİJİTAL DÖNÜŞÜMDE NEREDEYİZ? 2018 SEÇİM BİLDİRGELERİNDE PARTİLER NELER VAAT EDİYOR?

Dijital teknolojilerin üssel büyüme göstermesi sonucu, sadece sanayide değil, bireysel ve toplumsal yaşamda yeni bir çağa girdik. Genel olarak bilgi teknolojileri alanında ve dijital dönüşüm sürecinde yapılacak çok iş var. Ülkemizde, başta TÜSİAD ve TÜBİSAD raporları olmak üzere, bu alanlarda neler yapılması gerektiği – bazen yanlış saptama ve öneriler içerse de – yıllardır tekrarlanıyor. Ayrıca, bazı yeni teknoloji kavramlarını toplumumuzun ilgili kesiminde ve medyada, distopik veya ütopik ve yüzeysel olarak kullanmak adeta moda oldu.

Dolayısıyla, siyasi parti seçim bildirgelerinde bu kavramları içeren benzer vaatler doğal olarak havalarda uçuşuyor. Yapay zeka konusundan fiber altyapısına kadar, yazılım sektörünü desteklemekten nitelikli insan yetiştirmeye kadar yıllardır tekrarlanan bildik konularda yapılan vaatleri incelemek ve karşılaştırmak pek anlamlı değil.

İlginç olan ve bu yazıda amaçlanan, her bir parti için şu iki sorunun yanıtını belirlemektir:

(1) Bilgi teknolojileri ve dijital dönüşüm sürecinin neresinde olduğumuz bilinci seçim bildirgesine yansımış mı? Yani konu ve ilgili sorunlar anlaşılmış mı?

(2) Bilgi teknolojileri ve dijital dönüşüm için vaat edilenler içselleştirilmiş ve tutarlı mı? Yani, “bulunsun” diye bildirgenin bir köşesine konmuş mu, bildirgede yer alan diğer konulardaki iddia, saptama ve vaatlerle ilişkilendirilmiş ve uyumlu mu?

Partilerin bildirgelerine geçmeden önce, birinci sorunun – problemin – tanımı için bir arka plan gerekli: Dünyadaki durumumuz.

Ülkemizin Dünyadaki Durumu

Bilgi teknolojileri ve dijital dönüşüm ile doğrudan ve dolaylı ilgili çok sayıda uluslararası rapor var, fakat dört tanesi özellikle önemlidir.

Birincisi, Birleşmiş Milletler’in bir kuruluşu olan Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin (ITU) “Enformasyon Toplumunu Ölçme Raporu”dur. Bilgi teknolojileri alanındaki durumunu değerlendirmek için, ITU her ülke için “Bilgi Teknolojileri Gelişmişlik Endeksi” (IDI: ICT Development Index) hesaplar ve bu karne notuna göre ülkeleri sıralar. Kasım 2017’de yayımlanan, fakat ne medyamızda ne de siyasi partilerde ilgi çekmeyen, en yeni raporda, 176 ülke içerisinde Türkiye 67. sırada. Umman Sultanlığı, Malezya, Lübnan, Suudi Arabistan, Kazakistan ve Azerbeycan’ın biraz gerisindeyiz. Katar ve Birleşik Arap Emirliği’nin ise çok gerisindeyiz.

Bilgi teknolojilerinde ülkenin genel karne notu olan IDI, o ülkenin BT altyapısı, kullanımı ve becerilerinin bir bileşeni olarak hesaplanır. Türkiye, bilgi teknolojileri altyapısında 78. sırada, kullanımında 73. sırada, beceride ise 40. sırada yer alıyor.

İkincisi, Dünya Ekonomik Forumu’nun “Ağ Hazırlığı Endeksi”dir (NRI: Network Readiness Index). NRI, her ülkenin ekonomisinin rekabet gücü ve toplumunun esenliği için bilgi teknolojilerini ne kadar iyi kullandığını ölçer. Temmuz 2016’da yayımlanan en yeni raporda, 139 ülke içerisinde Türkiye 48. sıradadır. Makedonya, Slovakya, Kazakistan’ın biraz gerisindeyiz. Malezya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirliği, Katar, Bahrein’in çok gerisindeyiz.

Üçüncüsü, yine Dünya Ekonomik Forumu’nun “Küresel Beşeri Sermaye Raporu”dur (Global Human Capital Report). Rapor, her ülke için beş farklı yaş grubunun ne kadar gelişmiş olduğuna göre bir Beşeri Gelişmişlik Endeksi (HDI: Human Development Index) notu hesaplar ve buna göre ülkeleri sıralar. Eylül 2017’de yayımlanan en yeni raporda, 130 ülke içerisinde Türkiye 75. sırada. Rwanda, Ghana, Mauritius, Cameron, Makedonya’nın biraz gerisindeyiz. Malezya, Kazakistan, Birleşik Arap Emirliği, Kırgızistan, Bahreyn, Moğolistan’ın çok gerisindeyiz.

Dördüncüsü, WIPO ve INSEAD’ın “Küresel İnovasyon Endeksi Raporu”dur (Global Innovation Index). Rapor, her ülkenin inovasyon kapasitesine göre bir İnovasyon Endeksi (GII: Global Innovation Index) notu hesaplar ve buna göre ülkeleri sıralar. Birkaç ay önce yayımlanan en yeni raporda, 127 ülke içerisinde Türkiye 43. sırada. Birleşik Arap Emirliği, Malezya, Bulgaristan, Romanya’nın gerisindeyiz. (Bloomberg de, her yıl sınırlı sayıda ülkeyi inovasyon kapasitesine göre sıralayan rapor yayımlar. 2018 başında yayımlanan en yeni raporda 50 ülke içerisinde Türkiye 33. sırada.)

Türkiye’nin dünyadaki durumunun çok geri olduğunu yukarıdaki sıralamalar açıkça gösteriyor. Şimdi bu arka plan üzerine iktidar ve ana muhalefet partilerinin konuya bakış ve vaatlerine bakalım.

AKP Seçim Beyannamesi

AKP Seçim Beyannamesi’ndeki, genel olarak bildik ve yukarıdaki olumsuz durumumuzun gerektirdiği vaatleri okuyunca, demek ki AKP ne yapılması gerektiğini biliyordu sonucuna varıyoruz. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Bu iyi bildikleri vaatleri bunca yıl tek başına iktidarda olan AKP neden daha önce yapmadı? Bu soruya yanıt arayan bir gözle beyannameyi dikkatle okuyunca, şöyle bir şablona uygun ifadeler sıkça görülüyor: “16 yıllık iktidarımız boyunca gerekli altyapıları oluşturup geliştirdik, bu altyapıyla bundan sonra teknolojide ve dijitalleşmede artık yeni evreye geçilecek, hamle başlatılacak.” Yani, “gerekli altyapı yoktu ki, bilgi teknolojileri ve dijitalleşme sürecine başlayabilelim” şablonunda açıklamalar göze çarpıyor

Bu şablonu iki somut örnekle gösterelim.

Birincisi, 195. sayfada şöyle deniyor (vurgular bana aittir ve şablonu göstermektedir): “16 yıllık iktidarımız döneminde ülkemizde bilim, teknoloji ve yenilik alanında Ar-Ge altyapılarının oluşmasına, nitelikli araştırmacı kaynağının yetiştirilmesine büyük önem verdik… Oluşturduğumuz bu altyapıyı, yeni dönemde, etkin bir şekilde kullanarak, ülkemizde yenilikçi ve yüksek katma değerli üretimi artırmayı ve kalkınma sürecimizi yeni bir evreye taşımayı hedefliyoruz.”

Arkasından Ar-Ge ve nitelikli araştırmacı altyapısı için yapılmış olanlar ve ilerlemeler sıralanıyor. Örneğin, (s. 196) “GSYH içindeki Ar-Ge harcamalarımızın payını neredeyse ikiye katlayarak, 2002-2016 döneminde yüzde 0,51’den yüzde 0,94’e yükselttik…. 2002 yılında 28.964 olan tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli sayısını, 2016 yılında 136.953’e ulaştırdık.” Sonra da bildik ve diğer partilerin bildirgelerinde de yer alanlardan çok farklı olmayan vaatlerle bu altyapı ile teknoloji ve dijital dönüşüm alanlarında neler yapılacağı listeleniyor. Örneğin, (s. 198) “Önümüzdeki dönemde Ar-Ge ve yeniliğe ayrılan kaynakları artırarak desteklerin ağırlığını ürün bazlı ticarileşmeye kaydıracak ve bu alandaki harcamaların katma değere dönüşümünü teşvik ederek ‘Milli Teknoloji Hamlesi’ni başlatacağız.”

Buradaki şablona göre, demek ki AKP hükümetleri 16 yıldır Ar-Ge ve nitelikli araştırmacı altyapımız olmadığı için, teknoloji hamlesi yapamamış . Bu açıklamayı – ki yanlış olduğu kolayca gösterilebilir – kabullensek bile, artık başlatılacağı vaat edilen hamle için gerekli Ar-Ge ve nitelikli araştırmacı altyapımız gerçekten güçlenmiş midir? Yukarıda verdiğim uluslararası sıralamalarımız bu soruya net bir “hayır” yanıtı veriyor. Dolayısıyla, AKP’nin seçim beyannamesi aslında, ima yoluyla yapılan bir itiraf içeriyor: “Ar-Ge harcamalarını artırdık, araştırmacı sayısını artırdık ama yine altyapımızı dünya standartlarında ileriye götüremedik, göreceli olarak güçlendiremedik.”[1] Bu gerçek ışığında, “altyapı güçlü, artık teknolojik hamle yapacağız” iddiası geçerli olmuyor. Dolayısıyla, bu “hamle” için yapılan vaatler de inandırıcı olmuyor.

Ayni şablonu gösteren ikinci örnek, 200. sayfada (vurgular bana aittir ve şablonu göstermektedir): “Özellikle dijitalleşme sürecine önemli bir zemin sağlayacak bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) alanında önemli gelişmeler kaydettik. BİT sektörünün pazar büyüklüğü 2002 yılından bu yana yaklaşık 10 kat artarak 2,6 milyar dolar seviyesinden 2017 yıl sonu itibarıyla 25 milyar dolara ulaşmıştır.” İşte bu zemin üzerine neler yapılacağı listelenmiş. Örneğin, 201. sayfada “AK Parti olarak dijitalleşmeyi ülkemizde yüksek katma değerli yatırım döngüsünü başlatmak için bir fırsata dönüştüreceğiz.

Yani, 16 yıllık tek başına iktidarları döneminde dijitalleşme sürecine zemin hazırlamak için BİT sektörünü geliştirmekle meşgul oldukları için dijitalleşme sürecine başlayamamış demek ki AKP. Bu açıklamayı kabullensek bile, BİT altyapısının ve sektörünün geliştiği iddiasını da yine yukarıda verilen uluslararası karşılaştırmalar yalanlıyor. Ayrıca, verilen büyüme rakamlarına dikkatle bakınca, bir ilerleme görmüyoruz. Örneğin, BİT pazarındaki çarpıcı yükseliş rakamlarına bakalım. TÜBİSAD’ın geçen ay açıkladığı raporda, pazar büyüklüğü dolar ile ifade edilince, zaman içinde pek de ilerlemediğimiz anlaşılıyor.

Ayrıca, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Endüstri 4.0 ve dijital dönüşüm için bir yol haritası hazırlandığını ve açıklanmak üzere olduğunu aylarca ve defalarca ifade etti. Hatta, en son “Nisan içinde açıklayacağız” dedi. Fakat, açıklanmadı ve seçim bildirgesinde de yer almıyor. Bakanın yalan söylemediğini biliyorum. Belki, seçim öncesi medyatik bir şov ile açıklanır. Belki AKP’nin tek karar vericisi hala bu konuya dikkatini veremedi. Bu arada, bakanın aylardır sık kullandığı Endüstri 4.0 kavramının beyannamede hiç kullanılmamış olması da dikkat çekici.

Özetle, AKP Seçim Beyannamesi’nde açıkça görülen “burada vaat ettiklerimizi şimdiye kadar yapamadık, gerekli bilişim, teknoloji ve dijital dönüşüm altyapısını geliştirmekle meşguldük, bundan sonra artık başlıyoruz bu alanlarda hamle yapmaya” şablonuna dayalı “neden yapamadık” mazeret açıklaması geçerli değil. Dolayısıyla, bu şablona dayanarak yapılan vaatler de inandırıcı değil. Örneğin, Ar-Ge ve nitelikli araştırmacı yetiştirme amacıyla yapılanlara rağmen neden göreceli olarak dünyadaki sıralamalarda geride olduğumuzu anladıklarını gösteren bir açıklama ve bundan sonra daha iyi olmamız için neler yapılacağı beyannamede yer almalıydı.

Buna karşı, uluslararası sıralamalara şu veya bu nedenle – sık duyduğumuz “dış güçler hep bize karşı” laflarıyla – itibar edilmemesi gerektiği iddia edilebilir. Fakat, beyannamenin çeşitli yerlerinde, uluslararası sıralamalardaki yerimiz belirtiliyor. Örneğin, “2003 yılında 19. sırada yer alan Türk sahipli filomuzu, bugün dünya sıralamasında 15. sıraya yükselttik” (s. 235). Bir alanda göreceli durumumuz iyiyse uluslararası sıralamalara bakalım, yoksa bakmayalım gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Bilişim, teknoloji ve dijital dönüşüm alanlarında “başlamak, hamle yapmak” için, var olduğu iddia edilen bir potansiyelimiz de genç nüfusumuz: “Gelişmiş ülkelerin gıpta ile baktığı genç ve dinamik nüfusumuzun sunduğu fırsat penceresini ekonomik büyüme açısından en iyi şekilde değerlendireceğiz” (s. 11). Oysa, maalesef genç nüfusumuz pek de gıpta ile bakılacak bir durumda değil. Uluslararası eğitim sıralamalarında çok gerilerdeyiz. Eğitim dışında, gençlerimizle ilgili yapılan sosyolojik araştırmaların en yenisine göre de ortada bir potansiyel değil ciddi bir sorun olduğu görülüyor.

Beyannamedeki çok sayıda açıklama bekleyen iddia ve saptamalara, inandırıcı olmayan vaatlerin hepsine değinmek, sayfalar alır. Son bir noktaya daha değineceğim. Kalkınma Bakanlığı “Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı 2015-2018” hazırlayıp yayımlamıştı. Fakat, her yıl sonunda yayımlanması gereken gelişme raporu yayımlanmadığı gibi, bu beyannamede de bu stratejinin hiç sözü geçmiyor. Akibeti belli değil. Bunun tek bir açıklaması olabilir: O strateji ve eylem planı tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır fakat bunu açıklayacak bir mazeret bulamadıkları için, yok saymışlardır. Buna devekuşu sendromu diyebiliriz.

AK Parti Seçim Beyannamesi’nin en iddialı bölümü, savunma sanayisi ve teknolojilerindeki gelişmeler ile ilgili. İnternetten düz ekrana kadar, önemli teknolojilerin ABD savunma sanayisinden çıktığını biliyoruz. Ülkemizde de, savunma teknolojilerindeki gelişmelerden ve oluşan birikimden sivil sektöre bir aktarma olabilir mi? Beyanname bu konuya hiç değinmiyor.

Sonuç olarak, AKP Seçim Beyannamesi yazının girişinde belirttiğim iki sorunun ikisine de olumlu yanıt veremiyor. Birinci soruya bakalım: Problemi anlamışlar mı? Bilgi teknolojileri ve dijital dönüşüm ile ilgili konularda ülkemizin dünyada vahim bir durumda olduğu gerçeğine değinilmiyor ve neden bu durumumuzu 16 yıllık iktidarları boyunca iyileştiremedikleri açıklanmıyor. Yani, problemi ya anlamıyorlar ya da görmemezlikten geliyorlar. Sanırım ikincisi. Bana bunu düşündüren ve beyannamenin bence en ilginç yönü, her sektörle ilgili vaatler varken, inşaat sektörüne yer verilmemiş. Bu da, bir devekuşu sendromu olarak göze batıyor. Yani, “Bilgi teknolojileri ve dijitalleşme sürecine ilişkin problemleri aslında biliyoruz ama 16 yıldır bizim çıkarımız ve misyonumuz dolayısıyla önceliklerimiz ve dikkatimiz tamamen başka yerlerdeydi” diyememenin sıkıntısı beyannamelerinde görülüyor.

Yazımın başındaki ikinci soru, diğer sektörlerdeki vaatler ile bilgi teknolojileri ve dijital dönüşüm ilişkilendiriliyor mu? En iddialı ve ilgili olabilecek savunma sanayisi için bile böyle bir ilişkilendirme yapılmamış.

CHP Seçim Bildirgesi

CHP Seçim Bildirgesi’nde de blok zincirinden yapay zekaya kadar her teknolojik kavram ve bunlarla ilgili vaatler yer alıyor.

Uluslararası rapor ve sıralamalarımıza referans verilmemesine karşın, bilgi teknolojileri ve dijital dönüşüm ile ilgili eksiklerimize ve problemlerimize – başta nitelikli eleman, eğitim, kurumsal yapılanma gereksinimleri ve özgürlükler olmak üzere – büyük ölçüde atıfta bulunulmuş. En dikkat çekici vurgu, internet üzerinde özgürlükleri sınırlayıcı kurum ve politikaları değiştirme vaadi. En dikkat çekici eksiklik, inovasyon konusundaki olumsuz durumumuza önem verilmemiş olması.

Tüm bildirgede inovasyon kavramı sadece iki yerde, biribirini tekrarlar şekilde kullanılmış: “Dijitalleşmeye dönük atacağımız adımlar ile KOBİ’lerin yönetim kalitesini artıracak

ve her ilimizde kurulacak olan Dijital Dönüşüm Merkezleri ile yetkinlikleri, inovasyonu ve işbirliklerini geliştirecek ortamlar yaratarak KOBİ’lerimiz arasındaki dijital teknolojilerin yayılımını sağlayacağız” (s. 59). Daha sonra ayni ifade vaat sayfa 230’da tekrarlanıyor. Bir kez de, “yenilikçi” kavramı, sanat bağlamında kullanılmış (s. 204).

İnovasyon ile ilgili eksiklik, bildirgede sık geçen Endüstri 4.0 kavramını CHP’nin doğru anlayıp anlamadığı sorusunu yaratıyor. Sayfa 58’de şöyle deniyor: “Geleceğin üretim paradigması olarak adlandırılan Endüstri 4.0’ın sunduğu fırsatların ve tehditlerin farkındayız. Nesnelerin İnternet’i, büyük veri, artırılmış gerçeklik, üç boyutlu yazıcılar gibi maliyetleri düşüren, verimliliği ve ürün kalitesini artıran, tüketiciye yepyeni faydalar sağlayan; teknolojik araçları kullanan, geliştiren ve üreten işletmelerin kurulmasının önünü açacağız.”

Endüstri 4.0 ile ilgili teknolojileri satmak isteyen firmalar, verimlilik (yani daha az işgücü ile daha fazla üretim) ve maliyet (daha ucuza mal etmek) kavramlarını sanayicilerin önüne koyarak özendirici olurlar. Siemens etkisiyle hazırlandığı anlaşılan TÜSİAD ve BCG’nin Endüstri 4.0 ile ilgili 2016 raporunda bu yanlış veya yanıltıcı anlayış açıkça yer almıştı. Bunun yanlışlığını birkaç yazımda dikkate getirdim; TÜSİAD ve BCG 2017 sonunda yayımladığı raporda bu durumu kısmen de olsa düzeltti. Verimlilik ve maliyeti ön plana çıkarıp, inovasyonu ihmal etmekteki temel yanlışlık, Endüstri 4.0’ı inovasyonu tetikleyici olarak değil de işgücünden tasarrufa ve ucuz üretime özendirici olarak görmektir. Bu da yanlıştır, en hafifinden yanıltıcıdır.

Korkarım, CHP Endüstri 4.0 konusuna TÜSİAD ve BCG’nin ilk raporunun etkisiyle yaklaşmış. “Fırsatların ve tehditlerin farkındayız” deniyor ama tehditlerden – ki en önemlisi, işgücüne olan tehditler – hiç söz edilmezken, fırsatlar olarak da maliyet ve verimlilikten söz edilmesi bir paralellik gösteriyor ikisi arasında.

Bildirgedeki önemli vaatlerden birisi, “Dijital Dönüşüm Merkezleri”nin kurulması ile ilgili. Sadece “dijital dönüşümü gerçekleştireceğiz” vaadiyle kalmayıp, bunun için somut bir mekanizma önerilmesi daha ikna edici olmuş. Hatta, bu merkezin “işbirliklerini” teşvik edecek bir kurum olması özellikle önemli. Fakat, KOSGEB’in yerine neden böyle yeni bir kuruma gerek görüldüğü açıklanmamış. KOSGEB’in pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Nitekim, bildirgede KOSGEB’den hiç söz edilmemiş. Bunun bir açıklamaya ihtiyacı var. Dijital Dönüşüm Merkezleri’nin KOSGEB gibi olmayıp, başarılı olması için ne yapılacağı da belirtilmemiş.

Diğer bir önemli kurumsal vaat de, “İnsani Gelişme Stratejileri ve Bilgi Politikaları Kurumu”nun kurulması. Türkiye’nin en önemli eksiklerinden birisi olan insangücü planlamasına yanıt verebilecek, insani gelişme ile ilgili vaatlerin havada kalmamasını sağlayabilecek bir mekanizma olarak dikkat çekici ve önemli bir vaat.

CHP Seçim Bildirgesi’ndeki en kapsamlı, önemli proje, 2015 seçim bildirgesinden aynen aktarılan “Merkez Türkiye Projesi”dir. Yeni bildirgede, bu projenin çatısı altında – ve bir bakıma tamamlayıcı nitelikte olan – “Anadolu Kalkınma Kuşakları Projesi”ni yaşama geçirme vaadi yapılıyor.

“Merkez Türkiye Projesi” şöyle anlatılıyor bildirgede (s. 62): “[Bu proje ile] Çin’den Avrupa’ya uzanan İpek Yolu’nun ortaya çıkaracağı fırsatları değerlendirerek, Türkiye’nin

hem lojistik hem de mamul mal üretiminde avantaj yakalamasını sağlayacağız. Ülkenin lojistik avantajlarını ortaya çıkarmak üzere Karadeniz’i, Doğu ve İç Anadolu üzerinden Akdeniz’e bağlayan demir yolu hatları inşa edeceğiz. Marmara Bölgesi’nin etrafında bir ulaşım çemberi oluşturacağız.”

AKP hükümeti, Çin’in dev yatırımlarla başlattığı İpek Yolu Projesi’nin dışında kalmıştır. CHP’nin bu projesi, ülkemizin coğrafi konumunu rekabet gücüne çevirmek için çok önemli rol oynayabilir. Fakat, CHP Bildirgesi İpek Yolu ile ilgili demiryolu gibi önemli bir ulaşım yatırımından söz ederken, diğer bir lojistik önem taşıyan internet fiber hattıyla ilgili bir şey söylemiyor.

“Merkez Türkiye Projesi” çatısı altında, kalkınmayı Anadolu’ya yayacak olan “Anadolu Kalkınma Kuşakları Projesi” açıklanırken de, dijital dönüşüm ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin bu iki projeye güçlü ve ikna edici bir şekilde entegre edilmediği görülüyor.

Denebilir ki, bildirgede “Ulaşım sistemlerinin tamamında bilişim altyapısını geliştireceğiz” (s. 157) ifadesi bu eksiği gideriyor. Bu yeterli değil. Örneğin, s. 63’deki şu ifadeye bakalım: “[‘Anadolu Kalkınma Kuşakları Projesi’ bağlamında] Doğu Kuşağı kapsamındaki en büyük üç kentimize, özel endüstri bölgesi niteliğinde sanayi kompleksleri inşa edeceğiz. 135’i Doğu Kuşağı’nda olmak üzere kalkınmada öncelikli yörelerde 400 orta-ölçekli kamu işletmesi kuracağız. ‘Merkez Türkiye Projesi’ ile ülkemizi, Doğu Asya, Orta Doğu ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir teknoloji ve lojistik üssü haline getireceğiz.” Burada inşa edilecek işletme sayısına kadar ayrıntıya girildiği halde, “teknolojik ve lojistik üs” olma iddiasını destekleyecek bir ayrıntı verilmemiş. Dolayısıyla bu iddia çok eksik ve yüzeysel kalmış.

Sonuç olarak, CHP Seçim Bildirgesi ülkemizin önündeki problemleri genel olarak doğru görmüş. Eğer uluslararası raporlara atıfta bulunarak, geri olduğumuz alanlarda hedefler belirlenmiş olsaydı, daha iyi olurdu. Yüzeysel vaatleri sıralamakla yetinmeyip, bunları gerçekleştirmek için kurumsal mekanizmaları da – yeterli ayrıntı vermese de – belirtmiş.

Dijital dönüşüm ve bilgi teknolojileri ile ilgili vaatlerini sıralarken, Endüstri 4.0 konusuna çok yanlış yaklaşmış. Ayrıca, dijital dönüşüm ile iletişim ve bilgi teknolojilerini iki çok önemli projesi – Merkez Türkiye ve Anadolu Kalkınma Kuşakları – ile ilişkilendirmemiş. Dolayısıyla, internete özgürlük getirme dışındaki, dijital dönüşüm ve bilgi teknolojileri ile ilgili vaatleri tam olarak içselleştirdiği konusunda kuşku yaratıyor.

Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu
22. ve 23. Dönem Milletvekili (2002-2011)

[1] Milletvekilliğim sırasında ben bu “itiraf mı bu yaptıklarınızın sonuç vermediği” sorusunu dönemin bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’a komisyonda sorduğum zaman, lafının itibarına düşkün ve saygın birisi olarak yanıtlayamamış ve yanındaki bürokratlara “siz yanıtlayın” bakışı atmıştı.

ETİKETLENDİ:
Bu Makaleyi Paylaşın