İnceleme

Ex Machina

Bugün sizlerle neredeyse hiç aksiyon barındırmayan, çoğunlukla kapalı bir mekanda geçen, başrolünde yapay zekanın olduğu bir bilim kurgu filmi Ex Machina’yı konuşacağız. 

Film, görsel efekt dalında Oscar’ı kucaklamış, senaristine de adaylık getirmiştir. Film IMDB’de 7.7, Rotten Tomatoes sitesinde de %92 Tomatometer ve %86 katılımcı oylaması ile de çok yüksek değerler almıştır.

Alex Garland’ın senaryosunu yazıp yönettiği film, Garland’ı 2015 yılında en orijinal senaryo dalında Oscar adayı yapmıştır. Bu filmden önce Garland’ı ağırlıkla senaryo yazarı olarak görüyoruz. Aynı zamanda “Enslaved: Odyssey to the West” adlı video oyununun ortak yazarıdır.

Filmde Cabel Smith adındaki programcıyı canlandıran Domhnall Gleeson’ı Black Mirror dizisi izleyicileri dizinin “Be Right Back” bölümünden anımsayacaklardır. Bölümün yapay zeka ve robotik düşünce konusunu temel alması ilginç bir benzerlik olarak ortaya çıkıyor.

Filmde Blue Book firmasının patronu Nathan’ı canlandıran Oscar Isaac, küçük büyük çok sayıda rol ile karşımıza çıkmış bir aktör. 

Bir android olan Ava’yı canlandıran Alicia Vikander, filmdeki kısa saçlı haliyle V for Vanetta’daki Natalie Portman’a benzetilmiş. 2015 yılında Danimarkalı Kız filminde rolüyle en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar’ını almış. Alicia, filmde ne insan ne robot olan davranışsal gösterimiyle bence rolünün hakkını vermiş. 

Filme geçmeden önce yapay zekayla ilgili tarihsel ve eğlenceli olduğunu düşündüğüm bir örnek vermek istiyorum. Satranç oynayan Türk makinesi 1800’lerde geliştirilmiş ve zamanında çok popüler olmuş bir satranç otomatıdır. Bir Macar mekanikçi Kempelen tarafından hazırlanan bu makine, Türk kıyafetleri giymiş bir mankenin satranç tahtasının bulunduğu bir masanın arkasında ara sıra başını oynatarak eliyle hamle yaptığı bir görünümdeydi. Çok uzun yıllar sahipliği el değiştirmiş olsa bile otomat, çok agresif oyunlar oynayıp rakiplerinin büyük  çoğunluğunu yenmiştir. Satranç otomatının yendiği kişiler arasında Napolyon Bonapart  da yer almaktadır. Uzun yıllar makinenin bu başarısının sırrı araştırılmış ancak bir sonuca ulaşılamamıştır. 85 yıl tüm dünyayı dolaşan bu otomat, hibe edildiği bir müzede çıkan yangında tarihin derinliklerine gömülmüştür. Sonradan bu konuda yazılan bir kitapta satranç masası açıldığında görünen çok karmaşık mekaniklerin ardında bir insanın sığabileceği bir yer olduğu ve orada bulunan bir kişinin bu mekaniklerle masadaki oyunu görüp kuklaya hamleleri yaptırdığı ortaya çıkmış olsa da uzun yıllar herkesi şaşırtan mucizevi bir cihaz olmuştur. Anımsarsanız bu cihazdan çok sonraları IBM tarafından yapılan Deep Blue cihazı büyük satranç ustası Kasparov’u yenerek tarihe geçmişti.

Filmde yer alan Blue Book şirketi IBM’in Deep Blue’suna bir gönderme miydi acaba?

Filmimiz, Cabel’in Nathan’ın sahibi olduğu şirkette bir yarışmayı kazanarak Nathan ile birlikte bir hafta geçirme ödülünü alması ve uzak diyarlarda yalıtılmış ve çok büyük gizlilikle korunan Nathan’ın evine, daha doğrusu araştırma merkezine girişi ile başlıyor.  Cabel bir tatil ödülü kazandığını sanırken aslında değiştirilmiş Turing testinin bir parçası olduğunu kısa sürede anlıyor. Tabi bu aşamada olmazsa olmazımız “Gizlilik Sözleşmesi” hemen devreye giriyor. 🙂

Bilmeyenler için Turing testinin amacı bir makinenin (yapay zekanın) düşünebildiğini söyleyebilmenin mantıksal olarak mümkün olup olmadığıdır. Turing testine göre makine, gönüllü bir insanla birlikte, sorgulayıcının görüş alanının dışında bir yere saklanır. Sorgulayıcı yalnız soru sormak suretiyle hangisinin insan hangisinin bilgisayar olduğunu saptamaya çalışır.  

Filmde ise testin yapısı değiştirilmiş, robot (Ava) sorgulayıcıya (Cabel) gösterilerek bilinci olup olmadığı sorgulanmaya çalışılmıştır. 

Film, bu deneyi temel alan bir haftalık  süreyi işlemektedir. Ava ile Cabel arasındaki konuşmalar bilincin varlığını ölçmekte ve bize bir heyecan yaratmakta ne kadar başarılıdır, bunu filmi izlerseniz değerlendirmenize bırakıyorum ama bu seanslar sonrası Nathan ve Cabel arasındaki diyalogları oldukça ilginç bulduğumu söylemeliyim.

Cabel tarafından söylenen “Bilinçli bir yapay zekâda insanlık tarihi olmaz, tanrıların tarihi olur” cümlesini Nathan’ın kendini androidlerin babası, tanrısı anlamında algılaması bence filmdeki anahtar cümlelerden biridir.  Bu anlamda Nathan’ın üstünde çalıştığı ve o ana kadar ki en iyi ürünü olan Ava’nın adının seçiminin tesadüf olmadığı, yasak elmayı Cabel’e yedirmek için bilincini kullanıp kullanmayacağını test etmek istediği de düşünülebilir.

Filmde diğer ilgi çekici bir nokta da androidlere bir cinsiyet verilmesi, Nathan’ın baba/tanrı rolüne karşılık hizmet eden androidin (Ava) bir kadın olarak yaratılmasıdır.  Filmde baskın bir rol olmasa da Nathan’a her türlü hizmet (!)  eden Kyoto’nun da bir android olduğu  bize açıkça gösterilmektedir. 

Cabel bu durumu sorgular ve Nathan’a yapay zekanın cinsiyete ihtiyacı olmadığını söyler. Nathan ise etkileşim olmadan bilinç olmayacağını, bu nedenle cinsiyetin tanımlanması gereğini savunur.

Film ile ilgili yazmak istediğim her şey çok fazla spoiler içerdiği için daha fazla detaya girmeden filmin son sahnelerinde Ava’nın Klimt’in bir tablosundan esinlenerek beyaz bir elbise giydiğini ve filmin sinemadaki cinsiyet eşitsizliğini vurgulayan Bechdel testini geçemediğini belirterek sözlerimi sonlandırıyorum. 

Aksiyon değil ama yapay zekayla ilgili düşündüren bir film izlemek isterseniz kaçırmayın derim.

Aşağıdaki web sitesi bu filmden beri hala aktif : Meet Ava 🙂

https://ava-sessions.com/