Çalışma Yaşamı Kadın

Kadın ve İstihdamdaki Yeri

Dünya nüfusunun ya da daha küçük ölçekte bakarsak, Türkiye nüfusunun yarısını kadınlar oluşturuyor. Fakat doğum sayılarında bu denge varken, eğitim ve iş hayatına bakıldığında, eşitlik kadınlar aleyhine bozuluyor. Elbette eşitsizlik eğitim, istihdam, sağlık, siyasal temsil gibi belirlenmiş alanlarla sınırlı olmadığı gibi, eşitlik de bu alanlarda kadın erkek sayılarını eşitlemekten ibaret değildir. Hayat dediğimiz şey bunlardan çok daha geniş bir alanı ve sayılardan fazlasını ifade eder ve daha karmaşıktır. Cinsiyet; bireyin kadın ya da erkek olarak mevcut genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri olarak tanımlanmaktadır. Toplumsal cinsiyet; farklı kültürlerde, tarihinin farklı anlarında ve farklı coğrafyalarda kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumlulukları ifade eder. Toplumsal cinsiyet eşitliği; fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılması ve kullanımında, hizmetlere ulaşmada, bireyin cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmamasıdır. Ne yazık ki kadınların öyküsü eşitsizlikler üzerine kuruludur, iş yaşamı ve istihdamda kadına yarı yarıya pay düşmemesi de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarından biridir. Ölçülebilirlik açısından sayılardan ve istatistiklerden faydalanarak örnekler vermeye çalışacağım.

Türkiye genelinde toplam işgücü içinde kadının payı 2004’de % 25.7 düzeyinde,2015’te ise bu oran %31.5’dir (işgücündeki nüfus içinde her üç kişiden yalnızca biri kadındır). 2004 yılında kadın istihdamı % 20.8’dir, oran 2015 yılında ise % 27.5’tir (dört kadından sadece biri çalışmaktadır). Çalışan kadınların ise %52.5’i hizmet sektöründe, % 31.4’ü tarımda, % 16.1’i ise sanayide çalışmaktadır.(1) Kadınların çoğunlukta olduğu hizmet sektöründe yatay ve dikey katmanlaşma gittikçe katılaşmakta; yatay katmanda, kadın işi kadın işi olarak kalmaya devam etmekte, hemşire, öğretmen, diyetisyen, sekreter, satış elemanı, sosyal hizmetli, kamu hizmeti sunanlar, yani ilişkisel/müşteriyle yüz yüze nitelik taşıyan işler daha çok kadınlar tarafından yapılmakta, öte yandan mühendislik, bilim ve teknoloji ile ilgili işler erkek işleri olarak kalmaya devam etmektedir. Bu durum toplumsal olarak kabul görmekte, kadınlar meslek tercihlerinde ve iş hayatlarında bu doğrultuda seçimler yapmaya yönlendirilmektedir.

Kadınların eğitim seviyeleri arttıkça işgücüne katılımları (kayıtlı olarak) artmaktadır, fakat ilkokuldan yüksek lisans ve doktoraya doğru ilerledikçe eğitimdeki kadın sayıları da azalmaktadır. Eğitimli kadınların %81’i iş hayatına katılmaktadır. Kadınlar evlenmeden önce %32.1 oranında istihdama katılırken, evli kadınlarda bu oran %28.6’ya düşmektedir, boşanmış kadınlarda ise oran %39.5’e çıkmaktadır (TUİK-2015). Yani evlilik ile istihdamdan kopuşlar yaşanmaktadır..

Bilişim sektörü de kadın erkek dengesinden uzak sektörler arasında yerini almaktadır. Bilişim sektörü işlerinin zor, izole, sosyal etkileşimden ve iş-aile dengesinden yoksun olması, toplumsal ve kültürel yapının belirleyici olması ve genç kadınları mühendislik alanlarına yönlendirilmemesi, mühendislik fakültelerinde akademisyenlerin çoğunlukla erkek olmasından dolayı kadınların bu sektörde rol model bulamayışı, sektörün iş imkanlarının büyük şehirlerde oluşu ve genç kadınların aile yanında okuması veya çalışması gibi kaygılar, bilişim sektörünün çehresinin oluşmasında etkili faktörlerdir.

Bu sektörde çalışan kadınların, teknik işlerde yetersiz görülmesi, yaptıkları işlere saygı duyulmaması, ücret ayrımcılığı (benzer işlere erkek meslektaşlarına oranla %20 az maaş politikası-TUİK 2012), esnek ve düzensiz çalışma saatleri, ayrımcı işyeri politikaları, görev dağılımlarında adil davranılmaması, işle ilgili kararların erkek egemen ortamlarda alınması, aile sorumlulukları, çocuk sorumluluğun temel olarak annede sayılması ve kreş desteği bulamaması gibi problemleri vardır ve bunlarla mücadele etmek zorundadırlar.

Diğer taraftan, Türkiye’de ve dünyada çalışma yaşamındaki kadınların sayısı giderek artmaktadır. OECD ülkelerinde çalışan IT uzmanlarının %20’si kadındır, bu durumun yöneticilik pozisyonunda da kadınların artışı ile sonuçlanması beklenir fakat üst düzey yöneticilerdeki (özel sektörde yüksek kademe yönetici, kamuda müdür gibi) kadın oranı %9.3tür.(2) Kadınların üst düzey yönetici pozisyonuna yükselmelerinde bir takım engellerin olduğu kabul edilmekte, bu engeller genel çerçevede ‘cam tavan’ olarak adlandırılmaktadır. İş hayatında pek çok engelle karşılaşan kadınlar, bu cam tavanın altında çalışmak zorunda kalmaktadır. Cam tavan kavramıyla karşılaşılan sorunların belirsizliği, hatta iş hayatında kadınları engelleyen hangi kural, politika ya da yapı tanımlı dedirten yazılı olmayan engelleri tarif etmektedir.

Hayatın çeşitli alanlarında olduğu gibi iş hayatında ve istihdamdaki bu eşitsizliğin hüküm sürmesi yapılamamazlık meselesinden değildir. Bu meselenin öznesinin yani kadınların, eşitsizliği kaldırmak için yapılacak politika oluşturma, kararlar, uygulama ve denetim süreçlerinde yer almaları ile mümkündür. Bir toplumun en kıymetli kaynağı olan insan kaynağının %50’sini kadın oluşturduğu düşünülürse, bu kaynağın sadece %30’unu kullanmak bir toplumu tek bacaklı, topal bırakmak demektir. Bir ülkenin kalkınması ancak kadınlarının da ekonominin eş bir parçası olması ve üretmesi ile mümkündür.

1.Türkiye’de Kadın T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ocak 2017, (http://kadininstatusu.aile.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-kadin)

2.Bilgi Teknolojileri ve Yeni Çalışma İlişkileri, Beyhan Aksoy, Temmuz 2012, (http://www.onlinedergi.com/makaledosyalari/51/pdf2012_3_10.pdf)

Hatice Gözde  Akgün Demirci