10 – 11 Şubat 2018 tarihlerinde, Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Bilgisayar Mühendisleri Kurultayı için Hacettepe Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği Bölümü Kurucu Bölüm Başkanı ve Türkiye Bilişim Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Aydın Köksal’ın ilettiği mesajı yayımlıyoruz.
Değerli Meslektaşlarım, Sevgili Gençler,
1977’de Lisans düzeyinde Bilgisayar Mühendisliği öğretimine Hacettepe Üniversitesi’ne ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne öğrenci alışımızın 40. yılını, geçen yıl kutladık. Daha önce, HÜ’de bu atılımı gerçekleştirmek üzere bu alanda Doktora Programı’nı 8 öğrenci ile başlattığımız Bilişim Enstitüsü’nü ise 1973’te kurmuştuk… Demek ki bu başlangıç, İTÜ’nün Arı Rozeti’nde 1773 yazdığına göre, Türkiye’de mühendislik öğretiminin 200. yılına rastlıyor.
Özellikle Cumhuriyet döneminde, mühendisliğin her alanında başarılarla dolu geçmişimizi, örneğin Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) 2006-2014 yılları arasında yayımladığı Mühendislik ve Mimarlık Öyküleri başlıklı altı kitaplık diziyi inceleyerek öğrenebiliyoruz. Orada Elektrik Mühendisleri Odası’nın 50. yılında, Bilgisayar Mühendisliği öğretiminin 1973’teki başlangıcına da yer verilir.
Tarım ve Endüstri Devrimleri’nden sonra üçüncü bir devrimin, Bilişim Devrimi’nin yaklaşmakta olduğunun ayrımına 1960’ların ortalarında erken varmış olmakla, Türkiye’nin bu doğrultuda yapabileceği planlı bir sıçramayla bilim-teknikte çağdaşlığı yakalama şansı kazanmasını bizim kuşağımız amaç edinmişti.
Projelerimizin çoğunu yaşama geçirmeyi başardık… Ama Endüstri Devrimi’ne ayak uyduramamakla yitirdiğimiz 200 yıllık gecikmeyi, toplumsal düzeyde, bir türlü kapatamadık.
1966’de “Bilişim Teknikbilimini Türkiye’nin kalkınması için bir araç kullanacağız” ilkesini benimseyerek 1971’de kurduğumuz Türkiye Bilişim Derneği (TBD) ile, Atatürk önderliğinde gerçekleşen aydınlanma devinimine, ulusal gücümüze, ulusal dilimize yaslanarak altyapı kurma doğrultusunda kısa-orta-uzun erimli bir eylem planı oluşturmayı başardığımız gibi, altyapı kurma düşlerimizin hemen hepsini, aşağıdaki bütün işleri gerçekleştirip başardığımızı da biliyorum:
Bilişim sistemleri konusunda farkındalık yarattık; Türkçe bilişim terimlerimizle dil birliği sağladık; bunları kullanarak her düzeyde eğitimi başlattık… Ülkemizin veri iletişim altyapısını büyük ölçüde kendi ulusal gücümüzle kurduk… Bütün kamusal ve özel kuruluşlarımızı gelişkin çevrimiçi bilişim dizgeleriyle donattık.
Bugün dışsatımımızın %95’i endüstri ürünleridir. Kamusal ve özel kuruluşlarımızı, kendi üretimimiz olan yönetim bilişim dizgeleriyle, kurumsal kaynak planlama dizgeleriyle, iş zekȃsı ürünleriyle çağdaş koşullarda verimli çalışan kuruluşlara dönüştürememiş olsaydık, bu gelişmenin düşünü bile kuramazdık.
Bütün bankalarımızı gelişkin bilişim dizgeleriyle donatmamış olsak, finans ve sigortacılık şirketlerimizi karar destek yazılımlarıyla desteklememiş olsak, Türkiye endüstri, ticaret ve hizmet alanlarına giren bütün iş kesimlerinde bugün ulaştığı verimlilik düzeyine varabilir miydi? Özellikle dokumacılıkta, hazır giyimde, demir dökümde, üstün nitelikli çelik üretiminde, otomotivde, makine ve yapı endüstrilerinde, gemi ve mega yat endüstrilerinde kazandığımız dışsatım gücü, Türkiye’nin doğrudan doğruya kendi insangücüyle, proje yönetim deneyimi ve uygulama yazılımı üretim gücüyle yarattığı bilişim dizgelerinden yararlanabilmiş olmasıyla elde edilmiştir.
Benzer biçimde turizm yatırımlarımızın ulusal ekonomimiz için vazgeçilmez önemdeki başarıları da ulusal bilişim kesimimiz ve yazılım üretim gücümüz olmadan sağlanamazdı.
Pek iyi bütün bu olumlu birikime karşın, bu başarıların sürekliliği bize niçin hȃlȃ hep kırılgan geliyor? Teknik yetkinliğimiz bakımından yeni basamaklar çıkıp mesleğimizi küresel düzeyde daha bağımsızca uygulayabileceğimiz endüstriyel yapılara taşımada geleceğimize niçin bir türlü güven duyamıyoruz? Elimizdekileri, uygarlık üretecek bir biçimde niçin bütünleştiremiyoruz? Neyimiz eksik?
50 yılda sağladığımız yapabilme bilgisi birikimiyle (İng. know-how, Fr. savoir-faire), şimdi artık toplumsal gönenç sağlamayı, zenginlik üretmeyi başarmamız gerektiği açıktır. Bütün bu konulara, TBD’nin 40. Yılı dolayısıyla yayınlanan “Bilişim Devriminde Türkiye; 1971-2011-2051” başlıklı araştırma-inceleme kitabımda yer verdim (TBD Yayınları, 2012, 360 sayfa).
Birçok sorunla karşı karşıyayız: Yerli yazılımın iyelik (telif) hakları, yazılım bakımının öneminin hȃlȃ kavranamamış olması, yabancı hayranlığı, yazılım üretimi alanında endüstriyel ürün kavramıyla hizmet alımı kavramlarının birbirine karıştırılması, yazılım üretimi alanında yer yer devlet tekelciliğine geri dönüşler, ortaöğretim-yükseköğretim düzeyinde nitelikli öğretimin verilemeyişi, sonuç olarak öğretimin ussal düşünmeyi öğretmek yerine ezberciliğe yönelmesi… Bütün bunlardan da önemli olan, Cumhuriyetimizin en önemli ilkelerinden biri olan “Öğretimin Birliği” ilkesinin yitirilmesi, planlamadan vazgeçmekle akılcı düşünce yöntemine karşı gösterdiğimiz duyarsızlık… Sonuç olarak, kazandığımız yazılım gücünü bir üst düzeye taşırsak 2050’lerde ulaşabileceğimiz yeryüzünün 7., belki de Japonya’nın kıl payı önünde 6. en büyük ekonomisi olma şansımızı kullanmazsak, “Ulusallaşma sürecimizin” tıkanması ile birlikte hızla yoksullaşarak, güçlükle kazandığımız özgüvenimizi de tümüyle yitirebiliriz.
Demek istiyorum ki, öne çıkan bireysel çalışma takımlarının parlak başarılarıyla sınırlı birtakım çabalar çoğalsa da, ülkemizin tümüne yayılan bir eşgüdümle eğitim-araştırma-üretim çizgisinde bütünleşen, hukuka dayalı, kararlı-güvenilir, çağdaş bir gelişme iklimi sağlamadan, yenilikçi bir yüksek teknikbilim platformu yaratabilme olanağını yakalayamayacağız sonucuna varabiliriz!
Başka bir deyişle, “yap-boz” denemelerle daha çok zaman ve kaynak yitirmeden, güven uyandıran, adaletli bir hukuk düzenine dayanarak, ulusal düzeyde uzun erimli, çok yönlü, kapsamlı stratejik planlar yapmak zorunda olduğumuzu kavrayıp, özlediğimiz kalıcı başarının başka türlü sağlanamayacağını, bilişim kesimimizin 50 yıllık deneyiminden sonra artık öğrenmek zorundayız!
Bu doğrultuda, 11. Beş yıllık Kalkınma Planı hazırlıkları çerçevesinde TOBB Yazılım Meclisi’mizde, Bilişim Sektörü Gözetim ve Geliştirme AŞ (BGG) adlı bir yapılanma konusunda, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızla eşgüdüm içerisinde bir çalışma başlattığımıza da değinmek isterim.
Türkiye’nin, son 50 yılda bütün toplumsal-ekonomik-endüstriyel kesimlerin tetikleyicisi olan bilişim kesiminde, özellikle yazılım üretimi kesiminde sağladığı teknik birikimi iyi kullanarak, yirmi birinci yüzyılda en büyük başarılara aday olduğuna inanıyorum.
Siz genç arkadaşlarım için çağdaş uygarlığın belirleyici bir teknikbiliminde yetişmiş olmak ne mutlu… Kıvanç duyuyor, size güveniyorum… Yolunuz açık olsun!
Oturumlarınıza, yitirdiğimiz birbirinden değerli sevgili arkadaşlarım Necdet Bulut, Bülent Epir, Oğuz Manas, Mustafa Akgül’ün adlarını vermekle gösterdiğiniz değerbilirlik için sizlere yürekten şükranlarımı sunar, Kurultayınıza başarılar dilerim.
Prof. Dr. Aydın Köksal
Bilişim AŞ Yön. Kur. Başkanı,
Hacettepe Ü. Bs. Müh. B. Kur. Bşk.,
TBD Onursal Başkanı